6 Mart 2009 Cuma

İNANILMAZ GÜZEL BİR YAZI

başörtüsü ve cip tartışmalarında yazılmış en güzel yazı bence.
Altına imzamı atarım.Okurken içimin yağları eridi.
Zaten türkiye de laikler kadar yobaz insanlardan da çekti başörtülüler.Birde şunu öğrenmişler :başörtüsü mağduriyetin masumiyetin,mazlumun simgesi.
Yok ya.ne başlarına taktıkları var ne de sustukları.Kardeşim bu kadar çok simgeyi yükleme bize.
Bi rahat bırakın kapalı kızları yaaaa.
Neyse yazı harika.Refah partililere de kapak olsun.Zaten hiç sevmem o düşüncedeki insanları.
***
28 Şubat sürecinde Türkiye’nin çok hassas günlerden geçtiği dönemde Prof. Dr. Necmettin Erbakan 54. Hükümetin başbakanı sıfatıyla başkanlık konutunda sarıklı, şalvarlı bir gruba yemek vermişti.
O günlerde her gün canlı yayınlanan Haber Kritik programı yapıyordum.
Canlı yayında, “böylesine hassas günlerde bu ne iş, bu görüntüler acaba kime hizmet ediyor?” diye sorduğumu hatırlıyorum.
Tam da o süreçte hikmetini hala anlayamadığım böylesine bir davette beni en çok rahatsız eden, gerek gazetelerin gerekse de televizyon kanallarının haberi verirken kullandığı müstehzi üslup olmuştu.
Türk medyası sakallı şalvarlı insanları Mercedes’e ve cipe yakıştıramamış, günlerce dalga geçmişti.
Öküz arabası veya kağnı ile geleceklerini sanıyorlardı demek ki? En azından zihinlerindeki algının öyle olduğu anlaşıldı.
Başbakanlık konutundaki o yemekten zerre kadar hazzetmeyen ben, toplantıyı eleştirmeyi bırakmış, dindar insanlara Mercedes’i yakıştıramayan, aşağılayan, dalga geçen medyanın tavrının ne kadar rahatsız edici olduğunu günlerce ele almıştım.
Dindar insana adam gibi yaşamı hor gören zihniyetin bu tavrı, başbakanlık konutundaki yemeğe olan rahatsızlığımın önüne geçmişti.
5 yıldızlı otellerde nezih ortamda Müslümanlara iftar yemeğini yakıştıramayan da aynı zihniyettir.
Onlar ancak dindar insanı iftar çadırı ve otobüs kuyruğunda görmek isterler.
Hakeza, 5 yıldızlı otellerde Müslüman hanımefendilerin ağız tadınca tatil yapmasını alay konusu edenler de, Mercedes’i yakıştıramayanlarla aynı zihniyettendir.
Aradan yıllar geçti…
Rahmetli Özal’ın teşvik etmesi, cesaret vermesi ve elinden tutup dünyaya açması sayesinde Anadolu sermayesi giderek güçlenmeye başlayınca, asırlarca sadece alıcı olarak görülmüş, üretimden uzak tutulmuş çarıklı Anadolu insanı da toparlanmaya ve insanca yaşama hakkına kavuşmaya başladı.

Cipe kim binemez?

Bu satırları neden yazma gereği duyduğumuza gelince…
Saadet Partisi’nin İstanbul Belediye Başkan adayı Mehmet Bekaroğlu'nun başörtülü kadınlara cipi yakıştıramayan tavrını ve beyanlarını anlayamadığımı, bu konunun biraz daha izaha muhtaç olduğunu ifade etmeliyim.
Ülkenin geri kalmışlığının, yoksulluğunun ve gelir dağılımı bozukluğunun nedenlerini başörtülü hanımların bindiği cip üzerinden izah etmek ve gelinen noktanın tek sorumlusu onlarmış gibi göstermek ne derece adildir.
Eğer muhafazakâr kesimler cipe binmeye başlamışlarsa bu olsa olsa sosyo-ekonomik açıdan toparlanmaya, ekonomik çarktan hak ettikleri payı almaya başlamışlardır demektir. Yani iyiye alamettir.
Sayın Bekaroğlu’nun sözlerini ilk duyduğumda, Sayın Erbakan’ın davetine Mercedes ve ciplerle giden sarıklı - şalvarlı insanlarla dalga geçen zihniyetin tavrı geldi aklıma. Acaba arada ne fark diye düşündüm.
İslamiyet yoksulluğu şirke düşmeye en yakın durum görür ve ağır bir imtihan olduğunu yansıtır… Hakeza kırsal yaşam ve köylülük teşvik edilmez dinimizde. Kentlilik ve varlık sahibi olmak daha çok teşvik edilir.
Ben şunu anlayamıyorum: Helalinden kazanılmış servete sahip olmak ve ona uygun bir yaşam tarzı oluşturmak neden yadırgansın?
Zenginlik neden ayıp olsun?
Neden bir dindar insan, Boğaz kenarındaki yalısında denize sıfır noktaya seccadesini sererek namazını kılamasın, yatında misafirlerini ağırlayamasın?
Eğer zenginliğine uygun bir hayırseverliği ve yardım duygusu yoksa zaten hesabını Allah’a verecektir.
Ama başkasının helalinden kazanılmış zenginliğine ve ona uygun yaşam tarzına laf etmek ne kadar doğrudur?
Başörtüsüne karşı olanlar, hanlarında hamamlarında, yatlarında yalılarında başörtülü kadın çalıştırmakta mahzur görmüyorlar. Bekaroğlu’nun açıklamalarından anlıyoruz ki, cipe de binmemeliler.
Eğer dindar hanımefendiler Sayın Bekaroğlu’nun belediye başkanı olduğu şehirde imkânları olsa bile otobüslerde ve köhne araçlarında sürünmeye devam edeceklerse, insanca yaşam hakkına sahip olma konusunda nasıl umutlu olabilecekler?
Nitekim Radikal yazarı M. Akif Bek’i, “Bekaroğlu İstanbul’a belediye başkanı seçilirse, başını örtenler acaba metrobüse de binebilecekler mi?” diye sorma ihtiyacı duydu.
Sayın Bekaroğlu başka bir açıklamasında da; “Türkiye’de çok sayıda harem-selamlık havuzları olan 5 yıldızlı otel açıldı” eleştirisini getiriyor. Müslüman bir insanın usulüne uygun tatil yapmasında ne engel var?
Son aylarda birçok ortamda Muhafazakâr insanların pahalı araçlara binmesinin eleştirilmesine denk geliyorum.
Fakat birçoğu binme imkânı varken bundan imtina eden insanlardan oluşmuyor. Sanırım, hafif bir kıskançlık ve çekememezlikte söz konusu.
Kâbe’ye gidenler nezih otel ortamlarında Hac ve Umre yapma imkânı varken neden üçüncü, dördüncü sınıf pansiyonlarda kalsınlar… Sefillik içinde Hac yapmak, nezih imkânlar içinde Hac yapmaktan daha mı sevap? Keşke herkesin özel uçağı olsa da, istediği an kuş misali gidip gelebilse… Nezih ortamlarda Haccı eleştirel anlamda en çok gündeme getiren ve ekrana taşıyan kanallar, din diyanetle en az ilgisi olanlar. Nedense orada da bir yakıştıramama durumu söz konusu...
Sayın Erbakan’ın yalı sahibi olmasını, marka giyinmesini, yaşam tarzındaki kaliteyi haklı olarak asla yadırgamadı Refah Partisi tabanı. ‘Yakışır Hocama’ dediler. Sayın Erbakan’ın ailesine yakışan, diğer Saadetli bayanlara ve tüm topluma neden yakışmasın?
Sayın Bekaroğlu’nun seçim kampanyası birçok açıdan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile benzerlik gösteriyor. Biz isterdik ki, Sayın Bekaroğlu toplumun hangi kesimi olursa olsun insanca yaşama kavuşacağı bir kent hayalini daha çok ön plana çıkarabilse ve kampanyasını o minval üzere kurgulayabilseydi.
Seçim kampanyasından şimdilik hafızalara kazınan, Kılıçdaroğlu ekibinin çarşaflı kadını otobüsten, Bekaroğlu’nun da başörtülü kadını cipten indiren tavrı olarak görünüyor.
Arada biraz fark olmalı değil miydi?
Partilerin Muhafazakâr kadına biçtikleri rol bağlamında kafalarının karışık olduğu böylesine bir ortamda Dünya Kadınlar Günü’nü tüm içtenliğimle kutluyorum.
Az sabır… Göreceksiniz baş tacı olduğunuz günler gelecek...

Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber7

Hiç yorum yok: