27 Kasım 2008 Perşembe

NE DÜŞÜNECEĞİMİ ŞAŞIRDIM ?


Tokat ta bir aile faciası vardı haberlerde.

Babasını-daha doğrusu canavarı- kızgın yağda haşlayıp sopayla döven en sonunda eşarpla boğan kız özlem.

Haberi bütün medya babasını öldüren kız diye verdi ilk.

Bugün detayları alıyoruz yavaştan.

Her akşam eve içkili ve kafa duman gelen bir yaratık hatta olay günü elinde sopa da varmış.

Her akşam gözler önünde dövülen bir anne.

Ve 5 kardeş.

Düşünün böyle bir evi.

Huzur mu dediniz?

Psikolojileri bozuktur o çocukların her iddiaya varım.

Zaten büyük abla yapmış yapacağını.

Valla ilk okuduğumda aferin kız sana dedim !!

Zaten aile devlet yardımı ile geçiniyormuş.

Baba zaten mahkemelik,şiddet uyguladığı için.

Sonuçta bir kayıpları yok babalık adına.

Rahatladılar bence.Kavga hır gür yok.

Özlem katil oldu ama.

Zaten aman aman da eve bakan bir yaratık değilmiş baba.

Hani maddi anlamda kayıp yok.

Ben bu davayı takip edicem.

O kızın az bir ceza alması gerekiyor.

Meşru müdafaa mı artık ne ise işte.

Kalan aileye de allah sabır versin.Rızıklarını genişletsin inşallah.

26 Kasım 2008 Çarşamba

GENE UNUTTUM NE YAZACAĞIMI

Misafirim vardı 2 gündür.
Saygıdeğer ablam :)
Evde inşaat olunca kaçtı geldi bana.
Çalıştığım için yatılı misafir olunca zorlanıyorum.
Yani gündüz yalnız kalıyorlar,kendin pişir kendin ye vs.
Ama akşam evde misafir olması güzel bir duygu:)
Cem yılmazın dvd sini izledik ilk gece.
Dün de gazete okuduk,sohbet ettik,ablam osmanlıca öğreniyor arada bize eski atasözlerinden aktarıyordu.
Velhasılı kelam gitti bugün öğlende.
Kendi kendini savuşturdu yani :)
Umarım güzel geçirmiştir o da.
***
2009 da muhasebe paket programımızı değiştireceğiz.
Ben ki alışkanlıkların kadını.
Zor olacak gibi.
5 yıla yakındır lks kullandığım için zor olacak başka program.
Ama bunun da resmi muhasebe avantajı var.
İnş hakkımda hangisi daha hayırlı ve yararlı olursa o olur.
***
Bloga girerken neler neler yazmayı düşünüyorum.
Ta ki şifremi girip başlığı atıncaya kadar.
Her şey bir anda uçuveriyor :(
Neyse başka bir zaman inş.

20 Kasım 2008 Perşembe

NEVZAT HOCA HA GAYRET

Haber7.com da nevzat tarhan ı okuyorum atlamadan.
Son yazısında milliyetçilik,ıkçılık üzerine yazdı.
Bu sitenin yorumcuları da şahane.
Hürriyet yorumcuları gibi boş beleş adam değiller.
Cümle yapısından tut derdini anlatmaya kadar, çok temiz yorumcular var.
Bazı haberlerin yorumları bile haber olur diyeyim ben.
Nevzat hoca bir test yayınlamış.
Tipik hani her şıkkın seni nereye götüreceği belli olan testlerden.
Ben başladım cevaplamaya.Hep adana gidiyor cevaplar.
Ama böyle testlerde ben genelde cevabımı şıklarda pek bulamam.
O yüzden sağlıklı bulmuyorum bu yöntemi.
Ama bir kaç soru hoşuma gitti.
Mesela:
2- Milliyetçilik damardaki kana ve soya bağlı bir duygudur.
a) Kesinlikle yanlış ve katılmıyorum, b) Olabilir , c) Kesinlikle doğru ve katılıyorum


3- Milliyetçilik toprak ve vatanla ilgili coğrafi kökenli bir duygudur.
a) Kesinlikle doğru ve katılıyorum, b)Olabilir , c) Kesinlikle yanlış soy’a yönelik bir duygudur


5)Benim ırk ve soyumdan birisi başka bir ırk ve soydan birisi ile kavga ederse haklı haksız önemsemem kendi adamımı korurum.

7) Alışveriş yaparken,saatimi tamir ettirirken kendi milliyetimden işyeri ararı
****
Bu arada 7.ci soru milliyetçilikten ziyade hemşericilik hastalığımızı da ortaya koyuyor.
27 yaşındayım.Hiç bir şey yaptırırken ,ararken yozgatlı aradığımı hatırlamıyorum.
Ama bazı light faşistler hemen hemşerisini arar,kollar.
Daha yeni, ayakkabı tamircisi yozgatlıymış,onu da koca söyledi.
Parantez arası böyle yapanlara da sinir oluyorum.
Sülümanlar ne olacak.
Sadece içki satmayan büfe ararım o kadar.
****
13) Vatan ve devletin bekası için bazı insanların feda edilebileceği ve öldürülebileceğini savunurum.

18) Devlet yöneticisi olsam kendi milliyetimden ve cemaatimden olan insana öncelik veririm. Liyakat ve ehliyet ikinci planda sadakat birinci plandadır.

Neredeyse bütün testi taşıdım :)
Sadece empati yapmak yeterli.
Ben hep bizdeki azınlıklarla yada ne bileyim kendini azınlık hisseden vatandaşlarla ilgili bir durum olduğunda almanyadaki türkleri düşünerek cevap veririm.
Ve bunun gayet sağlıklı olduğunu düşünüyorum.
Herkese tavsiye ederim.
Kürtler kürtçemi konuşmak istiyor?
Almanya da ki türklerde türkçe konuşmak istediğini düşün!
Din dersi istemiyor mu?
Almanya daki türklerin hristiyan din dersi verilmesini istemediğini düşün!
Hemen taşlar yerine oturuyor değil mi :)))?

19 Kasım 2008 Çarşamba

NE KADAR DEMOKRATIZ?

Taraf gazetesini okurken aklıma geldi.
Ne kadar demokratız acaba?
Hani özgürlükten yanayız ya.
Şimdi ben başörtüsüne özgürlük istiyorum.
Öyle ki bırak üniversiteyi kamu da bile başörtülü kadınların çalışmasını istiyorum.
Mecliste kapalı milletvekilinden tut,sivil toplum kuruluşları başkanlığı,değil first lady cumhurbaşkanının bile kapalı bir kadın olabilme ihtimalini seviyorum.
Yani her türlü şartta ve mekanda kapalı kadın çalışabilmeli,okuyabilmeli,yaşayabilmeli.
E şimdi ben bunu istiyorum kürtler de diyorki anadilimde konuşmak istiyorum.
Zaten konuşuyorsun-bağıra çağıra hemde,inadına-.
Aleviler diyor ki benim evladım din dersi almasın.
Vs vs bu örnekleri çoğaltabilirim.
Şimdi ben türbana istediğim özgürlüğün ne kadarını kürtlere isteyebilirim?
Ne kadarını alevi vatandaşların talepleri için isteyebilirim.
Hımmm.
İşte dananın kuyruğu orada kopuyor.
Ben nasıl ki ibadet özgürlüğü istiyorsam öteki de ibadet etmeme özgürlüğü istiyor.
Mesela kendimin hala eşcinseller hakkındaki tavrını bilemiyorum :)
Neden?
Çünkü; özgürlük açısından bakarsam evet insan istediği cinsiyeti özgürce yaşamalı,ötekinin güvenliğine zarar vermediği sürece.Okey.tamam.Destekliyorum.Kendime ne kadar özgürlük ,eşcinsel arkadaşa da o kadar özgürlük.
Amaaa :)
Benim dinimde eşcinsel insana bırak özgürlüğü yaşam hakkı bile tartışılır.
E şimdi ben dinim adına hareket edersem eşcinsellerle aynı toplumda yaşamak istemiyor olmam gerek.
E çağın modern tanımıyla eşit hak ve özgürlük konusunda da benim kadar kamuda memur olma,istediği yerde yaşama,gezme tozma hakkını isteyebilir.Bu da geyet doğal.
E bende haliyle arada kalıyorum :))
Al bu örneği çarp 70 milyonla :)
Yani türbana özgürlük isteyen bir insana :
"iyi de arkadaşım sen bunu istiyorsan kürt vatandaş da anadilinde eğitim istiyor.Hakkı değilmi" diyecek.
aleviler de "ben sunni değilim evladıma sunni din dersi verilmesini istemiyorum,camilere diyanet yardım ediyor benim ibadethaneme de yardım etmeli "diyecek.
Eşcinsel arkadaş da " ben istediğim cinste yaşarım,ilişkiye girerim ,sizi ilgilendirmez benim yatakodam" diyecek.
Diyecek herkes sonuçta.
Eeee ?
Bana varsa özgürlük hepsine olmalı.
Karşı tezimiz ne peki?
Kürtçeye özgürlük verirsek ne olur?
Güneydoğu elimizden gider!!!
Güneydoğu bizemi ait :)
Kim koşa koşa gidiyor allah aşkına güneydoğuya:)
Oranın vatandaşları bile koşa koşa kaçıyor ordan.
Cem evlerine devlet yardım etse incileri dökülmez sanırsam.
Kapalı olan bir devlet memuru olsa ertesi gün çarşafla mı gezmek zorunda kalırız.
HAYIR.
Yani korktuğumuz ne ?
Meclis te kürt milletvekili,
kapalı kadın milletvekili-özellikle canan arıtmanın yanında otursun :)-
pos bıyığıyla alevi milletvekili,
eşcinsel bir milletvekili-cemil ipekçi olabilir :)-
en baba solcu bir milletvekili,
ermeni bir milletvekili olsa şimdi ki meclisten daha mı kötü olacak?
Biraz daha demokrasi kimseye zarar vermez ,biraz gaz yapabilir tabi ki.
Sindirme problemleri yaşayabiliriz.
Ama nasıl imralı da ki yaratık yıllardır orada,sağ salim besleniyor ve buna gayet doğal alıştık,
demek ki asılmadığında turk insanı kahrından ölmüyor.
Bunu bir adım daha ileri götürebiliriz.
Ve ben inanıyorum bizim millet nasıl teknolojiye hasta ,onun gibi ,yeniliğe hemen adapte olabiliyoruz.
Yeter ki önümüze etraflıca problemlerin çözümü koyulsun,uymakda sorun çıkacağını hiç zannetmiyorum.
Kapalı bir memur olduğunda olay çıkmayacak.
Seda sayanın programı kürtçe yayınlandığında kürt evkadınları da telefonla arayıp hayranlığını anlatacak.
Eşcinsel bir belediye başkanına sadece yapmayı düşündüğü projeler için kulak verilecek,belediyeye soktuğu akrabaları didiklenecek.
İnanç dünyası programına alevi dedesi çıkıp kıssalar anlattığında kimse o kanalı taşlamayacak.
Sonuçta o özgürlük onu rahatlatacak,gazını alacak ve bu ülke için çalışmaya,yaşamaya devam edecek.
Geçen msn de musevi bir arkadaşımla konuştum.
Evlenecek sinagogda.
O sinagogla alakalı sıkıntılarını anlattı,evlilikle ilgili vs.
Ve ben hiç yadırgamadım çünkü oda benim gibi evlilik öncesi aynı şeyleri yaşıyordu,o da benim gibi cem yılmaz hastası,o da benim gibi kurslara para döküp meslek sahibi olmaya çalışıyor ve o da benim gibi ertesi sabah bu ülkede gözünü açacak ve bu ülke için çalışacak.
E şimdi benim bu insanla ne alıp veremediğim olabilir ki?
Vel hasılı kelam laf çok uzadı.
Ne mutlu türkiyeliyim diyene :)
Türkiye daha yaşanılır bir ülke olduğunda kürt de sevinecek,dindar da sevinecek,alevide,eşcinsel de.
ÇÜnkü rezil olduğumuzda hepimiz olacağız.
Gemide kaptan da vaaar fare de :)
Ha diyebilirler biz mürettebatız onlar yolcu.
Hadi ordan derim bende.

15 Kasım 2008 Cumartesi

SPORTWOMEN

Bugün annemlerdeki kondisyon bisikletimi almaya gidiyorum.
Geçen gün namazda aklıma geldi :)
Kullanan yok niye orda duruyor diye :)
Babama askılık olmuş vaziyette.
Zaten evdeki kondisyon aletlerinin hazin sonları :)
Ama yok bu sefer kararlıyım :) - bunu yazarken bile kendime inanmıyorum-
Günde yarım saat ata binecem evde :)
Çünkü başka şansım kalmadı.
Sabahları işe zor geliyorum birde erken kalkıp yürüyüş yapamıyorum.
Havalar soğudu.
Yazın da yapamadım çünkü tansiyon sorunum çıktı.Kesinlikle su kaybetmemem lazım.
E en uygun vakit şimdi.
Havalar nane molla.Öyle aman aman terleyeceğimi zannetmiyorum.
Su kaybı açısından olumlu.
Evde otururken ısınmış olurum.
E birde boğaza dikkat edersem neden olmasın ?
Artık iş çığırından çıktı netekim.
Masa başı iş çok kötü.
Akşamları da ali arabayla evin önüne kadar bırakıyor.
Sabahlarıda dadandım.
Dedim zehra böyle olmuyor kaldır kıçını.
Bütün gün oturarak iş yapıyorsun zaten e birde sabah akşam yürüme mesafemi de arabayla kaldırınca işler kötüleşmeye başladı.
Sonuçta bugün yürümedim az yiyeyim durumu da olmuyor :)
Sonuç;otururken nefes aldığımda -hele ki yemekten sonra-daraldığımı hissediyorum.
Kendime zaman vercem.
Ama uzun bir zaman.Zaten dolap beygiri gibi bir şeye alışınca yapmazsam ruhum huzursuz oluyor.
Psikopata bağlıyorum.
Alışkanlık edinirsem yırttım :)
3 yada 5 allah ne verdiyse.
İşte böyle.
***
Bu arada öksürüğüm hala geçmedi.
Artık yoruluyorum öksürürken.
Karın kaslarım öyle kasılıyorki sanırsın mekik çektim saatlerce.
Pazartesi doktora gidiyorum bakalım.
inş şifamı bulurum :)

13 Kasım 2008 Perşembe

HAVA SOĞUDU

Ellerim soğuk.
Zaten ellerim ve ayaklarım hiç ısınmaz bu mevsimlerde.
El ısınmayınca yavaştan insanın içi de soğumaya başlıyor ve ufaktan hep üşüyen bir şahıs olmaya başlıyorsun.
Hasta oluyorum hiç üşümeyen yaratıklara.
Atletsiz gezenlere,tek ince çorapla kışı geçirenlere.
Bir kaç gün akşam eve giderken üşüdüm ve hemen hasta oldum.
Şurup geçirmedi antibiyotik kullanıyorum.
Ama o kıskandığım yaratıklar ceryanda da kalır,terler gezer bir halt olmaz onlara.
Zaten dediğim gibi onlar insan değil yaratık :)
O kadar da dikkat ediyorum.
Harnup pekmezim kansızlık için,akşam ya da sabah süt mutlaka-ki hiç hazzetmezdim-içiyorum,meyveyi özellikle hergün yiyoruz vs.
Hani sağlıklı yaşam adına yemediğim nane yok ve ben en ufak cızırtıda başlıyorum öksürmeye,tıksırmaya.
Tamam hamdolsun daha beteri de var.
Ama ne bileyim insan en azından müzmin bir mıymıntı olmak istemiyor.
***
Bu akşam arkadaşımla buluşcam kumpircide.
Ne zamandır buluşup konuşamadık.
İkimizin de allah vergisi bir çenesi var.
Bazen ikimiz de aynı anda konuşuyoruz :)
İki lafın belini kıralıp bakalım.
Koca da yok.Fırsat bu fırsat.
Arkadaş olmazsa olmazım.
Hele birde çocukluktan bu tarafa tanışıklık varsa tamam.
Hiç kasmadan,
lafını yüz kere düşünmeden,
ay ne düşünür hakkımda diye hiç tereddüt etmediğin,
senin her evreni bilen,birlikte yaşayan insan.
Olmadan olmuyor.
Aramadığında bir yanında hep bir eksiklik.
Aramayı düşündüğün anda çalan telefonda o vardır.
Çünkü o da seninle aynı sıkıntıyı yaşamıştır.
O kadar fıtrattan bir duygu ki peygamberin bile ebubekir i vardı.

12 Kasım 2008 Çarşamba

TÜRK EVLERİ

Dün mutlu tönbekici bir yazı yazmış.
Okuyunca kendi adıma çok doğruladım.
Bizim evlerimiz hep tek tip diyor.
Alamancılar gelince onlar biraz değiştirdi ama onlarda kendi aralarında tek tip ev yarattılar diyor.
Okuyunca akraba ve arkadaş evlerini düşündüm.
salonlar,oturma odaları hatta mutfaklar hep aynıdır.
Yani oturma odası çekyat manyaklığından hala kurtulmuş değil.
Hele annemler yere göğe çekyat koymayı düşünüyorlar hala.
Hoş ihtiyaç olduğundan,millet gibi herkesin odası yok ki türkiyede.
Bütün kardeşler oturma odasında ya da salonda çekyatlarda yattığından bu çekyat takıntılığının anlamı var.
Ama salonlarda aynı.
Halılar hep eski üsül.
Benim evimde genelde krem renk halı ve oturma grupları.
Onları da gören zaten benim ileride ne tür dertlere düçar olacağımı söyleyip güldüler.
Ama biz bir paket ıslak mendil ile olayı hallettik.
Lekelendiği anda canım kocacım hemen ıslak mendili kaptığı gibi olaya müdahele ediyor.
Oturduğumuz köşem de yine krem ama örtü kullanıyorum.
Ha örtecektin niye krem aldın.
Değil işte :)
Mesela ben istediğim gibi resim tablo vs asamıyorum.
Resim ve heykel dinen caiz değil o yüzden istediğim dekoru yapamıyorum.
Yani kısıtlayan şeyler gayet doğal olaylar.
Ama gene de eve girildiğinde bu benim evim,zehra ve kocasının evi diyebiliyormuyum ?
Çok da değil.
Bir farkımız tv yok.
Kitaplığımız var.Özel yaptırdık.
Krem ağırlıkta.Yemek odasını az ve öz yaptırdık.Ayna yok.Portmanto yok.Hiçbiryere sığmayan yatak odası komidinleri yok.
Ama işte bunlar evi farklı kılıyor mu?
Hayalimdeki evi hep erteliyorum birde.
Kendi evimde tablo asıcam heryere,işte fotoğraflar koycam konsülün üzerine,namaz kılınmaz orda ama,gömme kitaplıklar,mutfakta eski usul vitrin-salona gitmiycem cam eşya için,herşey mutfakta olacak-,daha neler neler.
Ama işte bunları ne kadar hakedebilirim bilmiyorum.
Tasarım ruhu var mı yok mu bilemiyorum.
Bazen evime bakıyorum nerde ne yapsam diye.
Ama herşey o kadar yerinde ki değiştirmek saçmalık olur :)
Hediye gelen süs eşyalarını gardroba sakladım.Koycak yer yok güya :)
Belki benim tasarımım bu.
O kadar sade ki ,benim imzam bu sadelik :)
Dimi :)
Yeni evlenen insanların evine gittiğimde hepsinin aynı eşyalara ve markalara dadandığını görmekde mutlu hanımın dediğini doğruluyor.
Ama işte ne değiştirebilir bir evi.
Eşyalar,yerleşimleri,metrekare.
Paraya bakar diyorum bazen.
Alakası yok.Bir akrabam beş kuruş harcamadan evini muhteşem dekore etti.
Misal;evdeki eski misketleri cam fanusa renkli kumları doldurdu üzerine misketler en son musluktan suyu doldurdu.
Ve hani beğenmediğimiz eski yapma çiçekleride fanusun ağzına doldurdu.
Al sana tasarım.
Tuvalet kağıdına değişik bir şey ördü ve astı.
Elektrik düğmelerinin altına-kirlenen yere-duvar kağıdından çiçek desenlerini kesip yapıştırdı.
Ve daha neler neler.
Yani ben bunları düşünsem bulurmuydum diye hep kafa yorarım :)
Ev karakteristik mi?
Evimiz bizi ne kadar anlatıyor?

11 Kasım 2008 Salı

GÜNDEME DAİR

Gezme tozma resimleri vs derken gündemden uzak kaldım.
Yazmayınca şişen bir bünye olunca :)
Zaten burası benim istediğim gibi sidik yarışı yaptığım,içimdekileri resmen kustuğum,sadece bana ait olan bir günlük.
O yüzden koy g.tüne rahvan gitsin :)))
Yalnız tek hatam,blogun ismi pek açık seçik.
Şöyle ne olduğum pek belli olmasa neler yazarım neler.
Gerçi o da çok alçakca.
Yiyorsa adınla sanınla yazsana diyen bir şahsiyet olaraktan,bütün soyisimlerimle birlikte kamuoyunun karşısındayım :)
Neyse.
****
İlk gündem hüseyin üzmez yaratığı.
Allah günah yazmasın,meymenet kalmamış yüzünde.
İyi ki de gazeteci vurmuş,sanki iyi bir halt etmiş de.
Olay zaten iğrenç.Mide bulandırıcı.Koyuverilmesini zaten dillendiremiyorum.
Fecaat.
Görelim bakalım nimet çubukçuyu.
Neler yapacak.
O adamı-yaratığı-tekrar mapusa sokarsa ölene kadar akp ye oy vericem :)
Bu arada mapustan çıkışta almaya gelen gerizekalı karısına da diyecek lafım yok.
Ne sırıtıyosa öyle ebleh ebleh.
"sapık gocamı sahipleniyorum ehi eehi " der gibi.
****
Obama ya gelince.
Aferin demek lazım.
İzlediğim amerikan siyasetiyle ilgili filmlerden de anladığım kadarıyla,adamlar öyle böyle değil,acayip bir kampanya yapıyorlar.
Sonuçta malum,dünyanın başkanlığı.
Melez vs tabi orası önemli ama benim anlamadığım bizimkiler niye seviniyorsa.
Adam kıbrıs sebebiyle bize işgalci dedi.
Ermeni soykırımını tanıma sözü verdi.
K.ırak da kimbilir neler diyecek.
Yani öyle aman da aman türk dostu falan değil.
Maykarı meydana çıkacak bakalım babamın dediği :)
Sevinmeyelim,hayırlısı bakalım diyelim.
İlber ortaylı bile "sevinenlerin sevinci kursaklarında kalabilir."diyor.
Zaten neredeyse "vallahi müslüman değilim"çizgisine getirilen biri.
Hoş müslüman olsa ne olur?
Biz laik bir devletiz :)
****
Tayyip amcama sıra geldi.
Ne olduysa bu aralar gene elektrik kaçırmaya başladı :)
Güneydoğu da yerel seçimleri alayım derken genel seçimlerden olacak.
Yapı itibariyle sert bir mizac zaten.Ama siyasette olmuyor be abicim.
Zaten askere sahip çıkması vs biraz işkillendim.
Yani askerin ne yaptığı,yapacağı hep ortada.
İstediğin kadar yaran.Asker seni sevmiyor.
Asker dindarı sevmiyor,sevmedi,sevmeyecek.
Yarın ilk golü gene asker atacak sana.
Niye şeffaflık tam almış başını gidiyorken tarafını seç diyerek onlardan yana olursun.
Sabrın da bir sonu var ne demek.
Hele ki bizim gibi ateşli bir millete.
Sen osurursan milletimiz neler yapmaz.
İzliyoruz.
Temkinliyiz.
Bu arada tarafa bilgi sızdıranların abd ve israil olduğunu söyleyen bir yazı vardı sabahta.
Akp li bakan demiş nazlı ılıcak a.
Tayyip askere sahip çıkmakla aslında abd ve israile meydan okudu demeye getiriyordu yazı.
Bilmiyoruz,bilemeyeceğizde zaten.
Oyun oynanıyor bize sadece bakmak kalıyor.
Müdahil olamıyoruz hiçbirşeye.
Tek sahip olduğumuz bir kuru oy.
Onuda neredeyse gözümüze sokacaklar.
***
Akşam oldu.
Bu hafta yine tam gaz film izliyoruz.
İnanılmaz keyifli.
100 e koşuyoruz.

5 Kasım 2008 Çarşamba

ANKARA KALESİ



Ankara kalesi var ama içine girilmiyor.
Uzun merdivenlerden kan ter içinde çıktık ama en tepede giriş yoktu.Demir bir kapı ve "girilmesi yasaktır"yazıyor :)
Etrafında da gecekondu evler.
İçkili lokantalar gırla.
Çok değişik geldi bana.
Bir tarafta çok süsülü eski evler bir tarafında da gecekondu köy evi.
Karışıklık vardı kalede :)
Zaten onca merdiven çıkıpda giremeyince bende hayalkırıklığı oldu.
Birde kalede gördüğüm sanki farklı bir şehir.
Atakulede bile bakarken bir şeyler arıyorum ama bulamıyorum.
Sanırım aradığım denizdi :)

ROMA HAMAMI







Bu müze çok enteresandı.
Giriş ücreti 3 ytl.
3 kişiydik.Gişedeki memur çok komikti.
Bize bakışlarıyla hayırdır der gibiydi.
Onun resmini çekmek isterdim :)
Tek başımıza yukarıdaki eski hamamı gezdik.
Bir allahın kulu da gelip şöyledir vs anlatmadı.
Kendi çapımızda tasvir ettik,şurda soyunuluyor şurda yıkanılıyor.
Ama yinede insanın aklı almıyor.
Mesela küçük tuğlalar var nokta nokta.Ne demektir çözemedik.
Yani sırtlasan götürsen kimsenin ruhu duymaz.
Çayır içinde olduğu için sinekler de eşlik ettiler bize.
Fiyasko idi romalı kardeşlerin su dökündüğü yer :)))

HACI BAYRAM I VELİ



AGUSTOS TAPINAĞI
Türbe öyle çok da güzel ve nezih olmayan bir semtteydi.
Bentderesiydi sanırım.
Çingene mahallesi gibi.
Türbe aynı burdaki eyüp sultan misali.
Etrafında dini obje satan esnaflar.
Fonda hiç sevmediğim o çok hareketli oynak ilahiler.
Burnunuza arada gelen misk-hacıyağı kokuları.
Enteresan ,türbenin yanında,bizans döneminden kalma agustos tapınağı var.
Dimdik de ayakta.
Hava da pek güzel olmadığı için o gün bende pek de içaçıcı bir izlenim bırakmadı hacı bayramı veli.




ANKARA YA DEVAM

Ankara nın sembolü.
Bu heykel benim çok hoşuma gider.
Gözrünce hemen kaydettim zaten.
Ulus-Sıhhıye meydanı.Dolmuşların kalktığı yerlerden tıp fakülteleri görülüyor.
Binaların tepelerine yazmışlar ankara tıp vs.
Dolmuşta kalkmayı beklerken bende tercih listeme yazmıştım ankara yı,onu düşündüm.
Ve bu heykele bakınca artık aklıma yapığım tercihlerim geliyor :)

4 Kasım 2008 Salı

HAFTADA 3 GÜN BALIK

Dün eve gider gitmez akşamdan hazırladığım hamsileri tavaya yerleştirdim.
Patates,soğan,hamsiler,maydonoz,domates sosu ve limon.
Birazcık da su.
Onlar olurken salata yaptım bir kova :)
Güya koca gelmeden yetiştirecektim.
Nedense hala elim mi yavaş anlamadım yetiştiremedim.
Biracık bekledik.
Ama müthiş şiştik balıktan sonra.
Bugün kalan postayı yapıcam.
Haftada 3 gün balık yemek fevkalade faydalı imiş.
Ayıkladıktan sonra yapmak mesele değil ama ayıklamak biraz zor.
Ama gene de herşeyine değiyor.
****
Pazar günü arkadaşımdan davet msjı gelmişti.
Gün yazmayı unutmuş.Sizi davet etmek istiyorum deyince ben anladım ki kocayla beni.
Yoksa bana siz demez.
O gün aramadım işyerinden müsait olnca gündüz ararım diye.
Keşke arasaymışım.
Çünkü pazar günü buluşmuşlar.
Ve kızlardan hiçbiri de beni çaldırmadı bile.
İnsan arar hayırdır gelmiyormusun diye.
Alındım hemde çok.
Hata bende de var.Ara msjı görünce.
Olsun.
Bu ilk değil sanırım son da olmayacak.
Yaş ilerleyince zaten fazla arkadaşın olmuyor.
Olanlarıda harcayamıyorsun.
Ama kırılınca da ben pek eskiye hatır etmiyorum.
Neyse.
Olacak böyle çizikler.
Netekim insanız.

PASTIRMA YAZINI YAKALAMA

Pazar günleri dışarı çıkmıyorduk ne zamandır.
Bu sefer güneş iyice ayartınca cumartesiden kararlaştırdık pazar gezelim biraz diye.
Hoş uyanıp kahvaltı gazete faslı derken yine 3 gibi çıktık dışarı.
Dışarı diyorum çünkü program yapamadık.
Zaten ümraniyeden bir yere gidelim demek biraz eziyet.
Her zamanki yürüyüş parkurumuzu seçtik.
Beylerbeyi tünelden sonra inip üsküdara kadar yürümek sahil boyu.
Arada fethi paşaya çıkalım çıkmayalım oldu.
Neyse otobüste biraz pişman olduk çıktığımıza.
Trafik ve kalabalık bir otobüs yeter neden için.
Atınca kendimizi sahile ,yavaş yavaş yürüdük.
Kuzguncukta bir pastane var.Her zaman tepsi tepsi galete,kurabiye yaptığını görürdüm penceresinden.
Yoğunda olurdu.
Bu sefer de biz denedik almayı.
Gerçekten ucuz ve güzeldi pastaları.
Hemde fırından yeni çıkanları verdi.
Sıcacıktı pastalar.
Tıkındık yol boyu :)
Birde üsküdarda müdavimi olduğum kumpirciden kumpirleri paketleyip doğru eve.
Hamsi de aldık 1 kg.Hafta başına hazırlık.
Eve gelince hemen ben kafalarını kopardım koca da kılcıklarını ayıkladı.
Öyle oturduk kumpirlerin başına.
İyikide öyle yapmışız.Yoksa o kumpirlerden sonra imkan yok o işi yapamazdık.
Biraz mideler ferahlayınca çay eşliğinde Matt damon,angelina jolie nın oynadığı robert de nironun yönettiği "kirli sırlar" filmini izledik.
Fena değildi film.
Ama hafta sonumuz güzeldi :)

AĞIR MİSAFİR

Evlenmeden önce ablamla anlaşmıştım.
Öyle zırt pırt damlamayactım :)
Şimdi istesemde zırt pırt gidemiyorum.
Hafta sonları özellikle cumartesileri gidiyoruz.
Haftada bir gün gidince ağır misafir oluyoruz haliyle.
O yüzden mutlaka çayın yanına tatlı yapar ablam.
Kocayla tatlıcı olduğumuz için.
Bu seferde ıslak kek yapmıştı.
İçine hiç yağ koymamış.Yalnız bizim öyle bir isteğimiz yoktu ama sanırım kendisi bizdeki kilo artışına müdahale etmek istiyor kendi çapında :)
Yine de üşenmeyip uğraştığı için seviniyorum.
Yine kalabalık oldu ortam.
Yeğen gelince zaten ortalık karışıyor.
O da iyice büyüdü.
Kriz yaşlarında.
2,5 ile 3 yaş arası felaket bir durum.
Allah anasına babasına sabır versin.
Cumartesileri annemlere giderken cd aldığım dükkana da uğruyorum.
Yine 5 tane kiraladım.
Toplam kocayla izlediğimiz filmler 88 tane olmuş.
Not alıyoruz izlediğimiz filmleri.Ondan sonra da puan veriyoruz.
Kendi oscarımızı yapıyoruz yani :)
Erken kaçtık annemlerden.
Zaten en güzeli tadında bırakıp kaçmak.
Eve gelince oturduk Al Pacino ve Russel Crowe un oynadığı köstbek filmini izledik.
Sonrada bir uyuduk pir uyuduk :)