28 Şubat 2009 Cumartesi

12 /A TOPLANIYOR

Bugün yine liseden arkadaşlar toplanıyor.
daha doğrusu 12/a sınıfı olarak müsait olan herkes,daveti yapan eve toplaşıcaz :)
Ama bazen inanılmaz karmaşa oluyor.
Gürültü,zırıltı.
E malum yaş ortalaması 28.Haliyle çoluk çocuk da var.
Bekarlar evliler anneler.
Herkes yanındakiyle muhabbet kuruyor haliyle kalabalık kadın toplantılarında olduğu gibi.
Ki ben ona uyuz olurum.
Mutfağa tiryakiler doluşur :)
Onu merak eden yeşilaycılar gelir.
Bir anda salon ve mutfak arası trafik başlar.
15-20 kişi olmuştu geçen ki gidişimde.
Hoş ben hepsine katılamadım.
Yemek açık büfe zaten.2 yemek takımı çıkmak zorunda.
Ben de alıcam kızları inş :)
Evim hiç okadar kalabalık misafir ağırlamadı ama.
Hevesliyim.
Üşenmezsem bugün de gitmek istiyorum.
Ordan annemlere.
Fotoğraf makinemi unuttum.
Aslında alsam mı bir yolunu bulup ?

27 Şubat 2009 Cuma

KÜN VE YEKÜN

SPK dersimde hazine müsteşarlığı konusu vardı.
Bugün siteyi araştırdım.Görevlilerin özgeçmişlerini okuyunca insan vay be diyor :)
Aslında hiç de azımsanmayacak kariyerler yapmış abiler.
Zaten yüksek yapmayan yok gibi.
yapamayan da gitmiş uzman olmuş.
İyi derecede ingilizce allahın emri zaten :)
E yurt dışında adamlar master yüksek yapınca zannediyorum ingilizce farz oluyor.
Ben 2004 ten beri boğaziçi yabancı diller okulunu araştırırım.Her seneki kur fiyatlarını takip ederim.
Bu sene aynı işi marmara ünv de yaptığını farkettim.Hem de daha az bir fiyata.
Orada bir arkadaşım memur.Araştıracaktı benim için.Nasıl eğitimi vs.
Kariyerlere gelince adamlar derecelerle okullarını bitirip üstüne uzmanlıklarını da konuşturuyorlar.
Hesaplayarak gittim.Adam 22 yaşında mezun oluyor hemen devletin sınavına giriyor bölümüyle ilgili.Sonra gerisi geliyor.
37 yaşında master yapan var.
Yani yüksek bürokratlık da öyle masa başı kıç büyüterek olmuyor.
Ve dikkat ettim hepsinin en fazla 2 çocuğu var.
En az iki sene yurtdışı eğitimleri var.
Kamu bu şekilde.
Özel de de fark eden yok.Onda da kendini veriyorsun işine mesleğine.
Yalnız özelde bazı kadınlar çocuk yapmaya fırsat bulamıyor.Tek pişmanlıkları o.Bilmem neyin CEOsu ama çocuk yapamadım diyor.Ve kendini başarılı buluyor :)
Demem o ki; mezun olunca hayat yeni başlıyor derler ya hakikaten öyle.
En yakın arkadaşımla mutat görüşmelerimizde içimizdeki ateşin hala sönmediğini ve bizden adam olabilir gazını hararetle sürdüyoruz.
Birde hangi konularda mesleklerde ilerlenir onu farkettik kocayla.
İktisatın önü açık.İşletme,siyasal bilgiler ve odtü nün herhangi bir bölümü yeterli :))
Kpss de zaten en çok aranılanlar işletme iktisat hukuk maliye/muhasebe.
Ben hazırlıkta 4 ders okumuştum.Muhasebe,hukuk,işletme,iktisada giriş.
Hayat bu dörtlüden oluşuyor :)
Artı allahın emri ingilizce.
Bu dörtlüyü adam gibi öğrenip ingilizceyle süslersen bir de 30 yaşını aşmadın mı devlet kademeleri emrine amade.
Özel sektör de zaten bir tarafını sallasan bulursun.
İş bu dörtlüye hakim olmakta.
Ve hiçbir zaman bıkmamak,usanmamak.Kendine yatırım yapmak.
Aksini zaten içime sindirmem çok zor.
Bu deveyi gütmek zorundayım.Başka çarem yok.
sanırım yanlış işlerle çok vakit kaybettim.
Tam gözüm açıldı kriz var ve anne olma yaşına vardım, kıpırdayamıyorum.
Krizi fırsata çevirmek lazım.
Şayet piyasalr umduğum gibi giderde bir sıkıntı olmaz ise 1-2 yıla istediklerimi ,-zamana ve benim performansıma kalan-yapabileceğim.
Şu önümdeki iki yıl çok önemli benim için.İstediğim finansmanı sağlarsam ingilizceyi ve evliliğin altın topunu elde edebilirim.
Dualarım bu yönde.Allah kabul eder inş.Ve yardım.
Netekim o ol demeden birşey olmuyor.
Kün ve yekün.

26 Şubat 2009 Perşembe

MECLİSTE KÜRTÇE KONUŞMAK

Ahmet türk mecliste,kendi grup toplantısında kürtçe konuştu diye gene saçmalayan oldu.
Benim ilk tepkim ""ee ne olmuş konuştuysa " oldu.
Ve hala da aynı şeyi düşünüyorum.
Bakkalda otobüste vs heryerde kürtler çatır çatır -bağıra bağıra- kürtçe konuşuyorlar.
O anda kimse kalpten gitmiyor.
Ben sadece çok kaba bir dil olduğunu ve konuşanın da çok nezaketsizce konuştuğunu düşünüyorum.
Yani daha alçak bir sesle konuşsalar keşke düşünürüm.
Neyse ,dtp kürtlere siyaset yapan bir parti.
Ve trt6 olayından sonra da panikleyip kürtçe konuştular.
Ee yıllardır kürtçe konuşamıyoruz diye ağlayan siyasiler bir anda ellerinden oyuncakları alınınca kızdılar.
Benim tanıdığım bir mhp li var.
Sordum ne diyorsunuz trt şeş olayına diye.
Hemen başladı "tek dil tek bayrak tek millet ,ülkeyi bölmek tek amaç vs.
Dedim "ama bak açılalı kaç hafta oldu ülke bölünüp parçalanmadı :)?
Şaka bir yana.
İnsanlara derdini anlatırken ilk önce sizi anlayacakları bir DİL kullanmanız gerekmez mi?
Güneydoğudaki bir çok memur doktor öğretmen vs ilk önce kürtçe öğrenmekle ve türkçe öğretmekle işe başlıyorsa,buradaki realiteyi görmek lazım.
Türkçe konuşamayan bir günaydoğuluya ülke menfaatlerini kendi anadilinde öğretmeniz gerek.
Askerde telefonda kürtçe konuşmak yasakmış.
Asker türkçe bilmeyen annesiyle ne yapacak telefonda?
Komutanda göz hapsinde tutuyor?
Siz olsanız o askeriyeden,o milletten nefret etmez misiniz?
Ya hep diyorum ne ektiysek onu biçtik güneydoğuda.
Bir insan durduk yere nefret etmez birşeyden.
Hoş bizde mağduriyet yaşadık türk eğitim sisteminden ama hiç dağa çıkmak aklıma gelmedi.
Ve ya bu ülkeden nefret etmek.
Ama bazı insanlar düşünebiliyor ve bu gayet normal.
O bölgeye tamamen insani gözle bakıp öyle politika üretmek gerekiyor.
***
demirelin bir lafını duydum ve çok gülmüştüm.
"Bu devlet kürte kötü davranıp türke iyi davranmadı ki" :))
Evet bu devlet herkesi terbiye etti :))
İnsanlar kendi idllerinde konuşunca kıyamet kopmaz.
Yeter ki aklında türkiye devleti vatandaşıyım fikri olsun.
Ve buna sahip çıksın.
TC tebasıyım.kürtüm.kürtçe konuşuyorum.ama bu ülkenin bir ferdi,vatandaşıyım.
Bitti.
Bu arada ben yozgatlıyım :))

MAĞARA ADAMI İBO VE DELİ YILDIZ

Vaktiyle kocayla yıldız tilbe yi konuşmuştuk.
Çok derinlere düşüp ibo sayesinde kurtulmuş.
Borçlarını ödemiş vs.
Dün öğrendik daha başka iyilikler de yaptığını.
Ama ibo nun bir kusuru var.
Yaptığı iyiliği zart diye hemencecik orta yere söylemesi.
Hoş ben dün olayı reklam zannettim.
Meğer değilmiş,bugün ibo nun yayını kaldırılmış.
Ama başka kanallar atlar hemen.
Yani ibo cezasız kalır.
İbo nun başka bir kusuru daha var.
Mutlu tönbekici yazmıştı.Kızınca hemen pipisini göstermesi :)
Demet akalın olayı.Hani benim nasıl binici olduğumu bilir lafı.
Hoş dünki olayda yıldız da rahat durmamıştır.Adamlar durduk yere dövmemiştir,yıldız kesin kafa kıyakken adamlara sövmüştür diye tespit ettik kocayla.
Bugün doğrulandı :)
Uyuşturucu da kullandığı için olaylar gayet normal seyrinde gelişmiş.
Merak aldı beni.Bakalım yıldız da asena gibi bitirilecek mi?
Ne kadar kötü bir hayat.
Bu camia ne kadar berbat.
Elin cahiline köle olmak.
Kafayı kullanan abat oluyor,kullanmayan berbat bu alemde.
Bakalım neler olacak...

24 Şubat 2009 Salı

MUSTAFA

Can dündar ın çektiği "mustafa"filmini izledik pazar günü.
Gerçek kamera çekimleri ,resimler vardı o yıllara ait.
zaten can dündar belgesel işini iyi kıvırıyor.
Ben beğendim.
Mustafa kemal in insan yönünü anlatmış,herkesin dediği gibi.
Savaşlar vs çok önde değil.O sıralarda neler yaptığı,ne düşündüğü daha çok.
Gerçi onu nasıl biliyor can dündar o da düşündürücü.
Çok farklı şeyler öğrendim.Bilmediğim şeyler,öğretilmeyen,kaçırılan.
Hem iyi hem kötü.
En beğendim olay:sofya da elçi iken yapılan kıyafet balosuna yeniçeri kıyafeti ile gitmesi hemde bütün aksesuarlarıyla.O akşam tabii ki çok ilgi çekiyor.Bir de manası var..Siz eskiden osmanlı tebası idiniz...
Gece bittiğinde yabancı bir adam resmini çekiyor mustafa kemal in.Orjinal gösteriliyor.
İnanılmaz beğendim resmi.Çok heybetli bir yeniçeri.
Ses kayıtları çok güzeldi.
Konuşan atatürk.Çok tedirgin her karede.Bana öyle geldi.Kazım karabekir,ismet inönü.
Fikriye ye üzülüyor insan.
Beni hayrete düşüren konuşmalar da vardı.
Mesela iktidarın gökten yere indirildiği !!
Gökten indiği sanılan dogmalarla hayatımıza yön vermemizin yanlışlığı !!!
Şimdikiler takıyye yapanlara kızıyor ama o zaman I.meclis cuma günü ,cuma namazından sonra hatimlerle dualarla açılıyor.Halifenin korunması için dualar yeminler.
Şimdi kızsınlar bakalım takiyyecilere.
Daha bir sürü ayrıntı var.
Harbiyede sıtma solup yatarken babadan kalma saati çaldırması.
3 yaşında ölen ağabeyinin mezarındaki toprağın rüzgarla savrulup tilkilerin cesedi yemesi.
Kolin diye bir kadınla sevdalı yazışmalar.
Tutuğu osmanlıca günlük.
ve bıyıkları :))
***
DVD olduğu için gala da yapılan konuşmaları da dinledim ve sinirden kudurdum.
Bakanlar bir güzel özet yapıp konuştular.
En son fikri durmuş sağlar aldı sazı eline.
16 yaşındaki oğluyla dinlemiş.Oğlu demişki "en öndekiler anladılar mı acaba?"
En öndekiler kim? akp li bakanlar.
Bir insan bu kadar geri olabilir.Oğlu da dibine düşmüş işte.
2002 den beri unutturulmaya çalışılan atatürk !
Lafa bak hizaya gel.
Allahın salakları,öleli 70 yıl olmuş,70 yıldır akp mi vardı iktidarda da yapmadınız filmini.
hem unutturulmaya çalışsalar niye filmi vizyona soksunlar.
Paşalar gibi atıp tutuyorsunuz arkalarından daha ne yapsınlar bende merak ediyorum.
Neyse bir hafta sonu film şöleni daha bitti.
Ben zaten çok merak etmiyordum insani yönünü.
Bu kadar fırtına koparan,yönetmenini de yakan bir belgeseli merak ettim sadece.
Atatürke karşı hislerimde hiç bir değişme yok.
İzlenmesini salık veririm.

21 Şubat 2009 Cumartesi

GİZLİ KRİZ

Dün mine alpay gün milli gazetede krizin fotoğrafı diye enfes bir yazı yazmış.
Okudukça üzüldüm.
Onurlu insanlar sokağa çıkıp açız,parasız kaldık diyemiyorlar.
Feryatlarını duyun diyor.
Evet etrafımızda da dinliyoruz.
En azından kendi işyerimden yola çıkıyorum ve ne zaman patlayacak acaba bu bomba diye düşünüyorum.
Geciken maaşlar.
Geciken ödemeler.
Bir de acil bir sağlık sorunu yada ne bileyim acil bir ihtiyacınız olduysa durum gerçekten kötü.
Toplumsal patlama olmaz deniyor.
Ben pek emin değilim.
Tazminatlar suyunu çekince,
cinnet geçiren aile babaları haberleri artınca,
Yavaştan panik havası oluşursa?
Bu havada seçim de hiç oyalayıcı olmuyor bence.
Tayyip meydanları fevkalade dolduruyor.
Tamam kazandı bütün seçimleri,devamında?
Yani belediyeyi akp nin yada diğer partinin kazanması işsiz erkeklere ne fayda sağlayacak?
Yastık altındaki para piyasaya çıkacak,seçim atmosferinden korkulduğu için bekleniyor dendi.
İnş denildiği gibi olur ama tahminler temmuz haziran aylarında anca toparlanılır şeklinde.
Ekonomi yazarlarını okuyorum.
Net bir çözüm sunan yok.
Abd bile yaya kaldı.
Hayırlısı.
*
Geçen yollarda baktım son model arabalar vızır vızır.
Şimdi düz mantık düşünüyorum.
Bu araba benzin yakıyor,bu benzini parayla alıyorsun hadi diyelim kredi kartına çektin.
İyi de o kredi kartının asgarisini ödemediğin süece bir daha kullanamazsın.
Demek ki bu adamlar ödeyebiliyor ve arabaya binmeye devam.
E para sıkıntısı yok ozaman.
Yoksa neden durgunluk var.
Bu en basit örnek.
Borç gırtlakda ise sanmıyorum arabaya bineceğini akıllı birinin.
Neyse bizim millet şişede durduğu gibi durmuyor.
Ne yaptığı ne yapacağı belli değil.

SARI GELİN

Bu akşam misafirlerim var.
Şeytanın bacağını kırıcaz.
En son misafirimiz ekim ayında gelmişti :))
Perşembeden temizliğe başladık.
İkramlar bugüne kaldı.
inş güzel,eğlenceli geçer.
***
Kocayla "sarı gelin:ermeni sorununun iç yüzü" diye dvd izlemiştik.
Buraya yazdım mı hatırlamıyorum.
Ama güzel bir belgeseldi.
Yalnız izlerken biraz milliyetçi duygularımız kabarıyor doğrusu.
Ama bilmediğim çok şeyi öğrendim.
Hatta misafir gittiğimiz yerlere hediye olarak o dvd leri götürme kararı almıştım.
Hala da geçerli kararım.
Hiç bir türkün o konularda birşeyler izlediğini -yeteri kadar-sanmıyorum.
Dün tarafta bir haber vardı ve diğer bütün liberal yazarlar da katılmışlar.
Genelkurmay birkaç bin dvd yi alıyor ve meb e gönderiyor.Çocuklar izlesin diye.
Taraf çok kızmış bu olaya.
Ben çok isabetli bir karar olduğunu düşünüyorum.
Ama...
O belgesel izlendikten sonra DEMOKRAT bir bilinç oluşturulmalı çocuklarda.
Yoksa bir ogün samast olayı daha yaşanabilir.
O potansiyel var belgeselde.
Daha doğrusu bilinç altımızda.
Meb hemen olaya el atıyor ve dağıtılan dvdler toplanıyor!
Neden korktular anlamıyorum.
Halbuki yunanistan ve ermenistanda çocuklar hep kinle büyütülüyor.
Biz de yapalım demiyorum ama bizim de o yıllarda neler olduğunu az buçuk bilmemiz ve okullarda çocuklarımıza öğretmemiz gerekmez mi?
En azından sözde ermeni soykırımı denen tehdit ömür boyu sürecek küresel planda.
Ben bütün sorunlarımızla yüzleşmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Liberal yazarların türkiye yi küçümseyen yanlarından nefret ediyorum.
Hümanist taraflarını neden bizim insanımız için de kullanmazlar bilmiyorum.
tevekkeli bugün ermenistan cumhurbaşkanı "büyük ermenistan projesi için bütün hayatımı ortaya koyarım" gibi laflar etti.
Tesadüflere yer yok kainatta.
Tevafuk mu desek acaba?

17 Şubat 2009 Salı

MAİDE HÜMA 3 YAŞINDA

Resmini koyardım ama malum internet.
Hem ailesi pek izin vermiyor.
İlk yeğenim.
Dün 3 yaşına girdi.
Müsait bir zamanda kutlayacağız.
Seera teyzesi ona bisiklet alacak.
4 tekerlekli.
Büyüyünce ikisini atar,adam gibi bisiklete biner.
Teyzesinin bisikleti hiç olmadı :(
Doğduğu günden beri bizim için bir zenginlik maide.
Deli de biraz.
Teyzeleri gibi :)
Heyecanlanıyorum maideyi düşündükçe.
İlerisi için.
Büyüyüpte akıllı akıllı teyze-yeğen konuşmalarımızı.
Kitap alışverişlerimizi-inş tabii-
Zaten dün telefonda siparişi aldım.
"bana oyuncaklı kitap al"
Ondan sonra bana gelip gece kalışlarını,gece sohbetlerimizi.
Hep bunları hayal ediyorum.
Heyecanlanıyorum.
Kendi çocuğumla olan ilişkilerini.
vs vs.
Teyze ana yarısı.
İyi ki doğdun yeğenim.
Seni inanılmaz seviyorum.
Deli teyzelerinden seera teyzen (senin deyiminle)

16 Şubat 2009 Pazartesi

TIKINMAYA DEVAM

Bir cumartesi klasiğimiz yine.
Annemler,azgın yeğenim ve tatlı :)
O gün işyerinde keşke ablam cezerye yapsa diye içimden geçirmiştim.
Ne bileyim dua vaktim olduğunu :)
Eve gidipte buzdolabının üstündeki tepsiyi görünce.
Dedim "Tüh ,keşke başka şey için dua etseydim" :)

pazar günü kahvaltıda -çalışan bir kadınsanız şayet -daha bir özenli olmaya çalışıyorsunuz.
Hani adam gibi kahvaltı tek bugün edildiğinden.
Bende portakal haticeden öğrendiğim bu tarifi yapayım dedim.
Çok ama çok basit.
patatesleri kesip tuz ve baharatla karıştırıp tepsiye atıp fırına.
Ben çok kuşkulandım gerçi.
Ulan ya pişmezse,neyle pişecek,bari yağını çok koyayım vs.
Halbuki hiç gerek yokmuş o kadar yağa.
Güzel bir kahvaltı aparatifi bence.
Kızartmayla uğraşana kadar.
Hem de sağlıklı işte.

13 Şubat 2009 Cuma

AROG ÜZERİNE

CEM YILMAZ BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINA KARŞI
Yurtta genelde yağmurlu geçen bayram günlerinde yapılacak en iyi şey sinemaya gitmekti.
Ben de öyle yaptım ve A.R.O.G’u izledim.
İyi ki de öyle yapmışım.
Belki filmde Arif öncülüğündeki modernleşme projesi, A.R.O.G şehrini Taş Devri’nden Cilalı Taş Devri’ne taşımayı başaramıyor ama Cem Yılmaz hem kendi mizahına çağ atlatıyor, hem de yıllardır hacı fış fış esprileri içinde bocalayıp duran mizah dergilerindeki Kemalist-sol mizaha birkaç tur bindiriyor.
A.R.O.G’un daha ilk günden bu Kemalist-sol mizah geleneğinin artık siyasi öfkesine hâkim olamayıp harakiri yaptığı ulusalcı komiklik Osmanlı Cumhuriyeti’ne gişede fark atması da zaten buna bir işaret.
Modern sanat müzesinde sergilenen ters çevrilmiş pisuara bakıp “bu şaheserle sanatçı dünyadaki adaletsizliği, yaşam denen boşluğu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuş” diyen sonradan görme sanat eleştirmeni gibi aşırı yoruma tuzağına düşmek istemem ama basbayağı siyasi dertleri olan bir film A.R.O.G.
Hatta daha ileri gidip şunu da söyleyeyim Mustafa gibi bir filmi bile kaldırmayan hassas Kemalist bünyeler A.R.O.G’daki bazı esprilerden rahatsız bile olabilir.
Zekice yapılmış bir başörtüsü yasağı dokundurması, darbe karşıtı espri, bir töre cinayeti eleştirisi, hızlı modernleşmecilikle dalga geçen bir sahne; sırıtmayan ve sıkmayan siyasi bir derinlik katmış filme.
Daha fazla bahsedip henüz izlemeyenlerin keyfini kaçırmayayım diyorum ama dayanamayıp birkaçını anlatacağım.
Filmin en başları. Arif ile Ceko yeni doğacak bebekleri üzerine konuşuyorlar. Ceko “İnşallah Arif, çocuğumuz sana benzer” diyor. Arif de “Yok benzemesin zor geçer hayatı” diye yanıtlıyor ve hayale dalıyor. Hayalinde karşısında bir güvenlik görevlisi “Çocuğunuz bu kılıkla okula giremez” diye parmak sallıyor. Arif’in küçük oğlunun da kendisi gibi kaytan bıyıkları olunca okula alınmamış, kapıdaki görevli laftan anlamıyor.
Biliyorsunuz geçen filmde uzaya giden Arif bu kez kendini taş devrinde buluyor. Yine acilen geri dönmesi gerek. Taş Devrini yaşayan A.R.O.G. şehrine, birkaç ayda tüm çağları atlatıp zaman makinesini keşfettirmek için acele bir modernleşme hamlesine girişiyor, yani “az zamanda çok iş” yapmaya soyunuyor.
Eline futbol topunu alıp “Beyler buna top denir” dediği sahne “Efendiler buna şapka denir” diyen Atatürk’ü hatırlatmıyor değil.
Benzerlik bu kadarla da kalmıyor. Hızlı modernleşmeci Arif de hızlı modernleşmeci Atatürk gibi “gardırop modernleşmesi” hamlelerine girişiyor.
Başlattığı eğitim seferberliği ile okulda mızrağın ne işe yaradığını öğrenmeye çalışan çocuklara muhtar heyetinin görevlerini, yerel yönetimlerin önemini anlatmaya çalışıyor, çocuklar boş gözlerle bakınca öfkeleniyor, “Dur sakin ol, sabırlı ol” ikazlarına aldırmıyor, “tahammülsüz modernleşmeci” krizine giriyor, sınıftan zor çıkartılıyor.
Filmde her türlü yeniliğe karşı çıkan, yasakçı kötü adamlar da var. Onlar, A.R.O.G’un bu hızlı modernleşme hamlesinden çok rahatsızlar. Bir gün gelip şehri yakıp, yıkıyorlar. Bu manzarayı gören Cem Yılmaz’ın esprisi ise yine nokta atışı: “Bu darbe bizi 10 yıl geriye götürdü.”
Ancak dikkatli bir gözün fark edebileceği başka zekice ve derinlikli espriler de serpiştirilmiş filme.
Mesela insan-maymunlar arasına düşen kara lahitli sahne ile Kubrick’in 2001 Space Odyssey filminin meşhur açılış sahnesine atıf yapılmış. Benim izlediğim salonda çok az kişi anlayıp güldü ama hoştu.
Cem Yılmaz’ın A.R.O.G’da kullandığı siyasi mizah, sok gözüne parmak slogan atmakla, siyasi mizah yapıldığını zanneden klasik dergici mizah geleneğinden uzaklaşan, ABD’deki muhalif mizahın şahikaları The Simpsons ve South Park’ın yakaladığı dile yaklaşmış bir mizah.
Bu aynı zamanda Türkiye siyasetinde henüz yeterince bir karşılık bulamamış olsa da dünyadaki yeni muhalif siyasetin de dili. A.R.O.G ne “mizah mizah içindir” ile nihilist bir hedonizme boğuyor bizi, ne de “mizah toplum içindir” ile ‘meşaz’ları üzerimize üzerimize boca edip, sıkıyor.
“Apolitik Cem Yılmaz” ezberi bozuluyor.
Bu kez sadece küçük adamların hikâyesine değil, büyük toplumsal ve siyasal hikâyeye de cesaretle göz süzmüş bir Cem Yılmaz çıkıyor karşımıza.
Türkiye’deki yükselen değerleri, büyük tartışmayı gözlemleyen ve cesaretle esprilerine malzeme yapabilen ‘mizahın Şerif Mardin’i denilebilecek bir Cem Yılmaz ile tanışıyoruz.
Cem Yılmaz, A.R.O.G ile yıllardır osuruğa gülmeye, ucuz erotik esprilere, hacı fış fış takıntılarına mecbur bırakılmış bizleri daha derin ve daha komik yeni bir mizah alanına doğru yükseltiyor. Korkular, ideolojik önyargılarla girilmemiş bakir ama bereketli bir mizah tarlası burası.
Cem Yılmaz gibi birine bir yüzyıllık daha malzeme çıkar buradan.
Unutmayalım ki Kürtçe yasakları, başörtüsü yasağı ile ilgili doğru düzgün mizah üretilememiş, üstüne mizah üretemediği için de bu büyük meseleleri çözememiş bir ülkeden bahsediyoruz. A.R.O.G, Türkiye’deki mizahın içinde olduğu buzul çağından çıkışının habercisi.
Şimdi mizah ateşini yeniden bulan ve kemiklerimizi ısıtan Cem Yılmaz’dan, biz gülmeye cesareti olanlar, bir Türk South-Park’ı, yerli bir Simpsons ailesi bekliyoruz.
***
TARAF / YILDIRAY OĞUR

12 Şubat 2009 Perşembe

TELEFONA GÜZELLEME

Dün akşam eve gittiğimde,aklımda aramam gereken bir sürü arkadaş,eş-dost vardı.
Hesapladım tamı tamına 65 dk konuşmuşum.
Ki arayıp da ulaşamadıklarım da var :)
Kuzenle uzun uzun konuştuk.
Evlilik,aile,çocuk,akrabalık,din iman vs.
Evlendikten sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını söylüyor.
"Şimdi misafir gibi gelip gidiyorsun,önceki gibi oturup uzun uzun konuşulmuyor ki" dedi.
O an üzüldüm ama sonra düşününce.
Hayat zaten bu.
O zaman da ondan sıkılırdık,değişik şeyler isterdik.
Konuş konuş herşey aynı idi.
Ama şimdi konuşurken bence daha çözüm odaklı olduk.
Bir de bencil olmayı öğrendik.
Herşeyi kapıda bırakıp evine girmeyi öğreniyorsun.
Ve harika birşey bence.
***
Bir gün kafamda iyice toparladıktan sonra anlaşamayan çiftleri yazıcam.
Zaten evlenmeden önce okuduğumuz onca kitaptan sonra evlilik ve ilişkiler üzerine hayli bilgim oldu.
Sorunu bulup çözebiliyorum.
Her ilişkide hemde.
Tabi uygulamak isteyen başarılı olur istemeyen ortada kalır.
zaten bütün mesele anlaşmak isteyip istememe de bitiyor.
Neyse o başka bir gün.
***
Burada rahmet aralıksız yağıyor.
Ama içimizde sıkıntı.
İşler içaçıcı değil.
Herşeyin hayırlısı.
Sağlıklı olalım da herşey birbiri sıra düzeliyor.

7 Şubat 2009 Cumartesi

TURNAM BEKLE SENEYİ :)

Haftalar su gibi akıyor.
Piyasalar berbat.
Almanya dan gelen biri ,"burası güllük gülistanlık"demiş !
Bu piyasa güllük gülistanlıksa ,vay başımıza gelen.
Kaç yıldır bu firmadayım geçen cuma gibi bir ödeme günü geçmemişti,ödeyememe günü desem daha doğru.
Dün arkadaşımı aradım,babasıyla sohbet ettim biraz.
"Siftah yapmadan dükkanı kapadım,herkes böyle" diyor :(
Arap sermayesi mi neyse artık gelse de rahatlasa piyasalar.
***
Dün kocayla gene iktisat teorileri üzerine konuştuk :)
Birileri dinlese der heralde "bu manyaklar ne diyor" diye :)
Herşey gene ötelendi.
Bitmeyen türküsü Türkiyenin:
çekerim tunam sineye
derdi sineye
bu yıl bize gülmek haram
belki seneye :))

4 Şubat 2009 Çarşamba

DÜŞÜNCELER BU KADAR MI NET İFADE EDİLİR!!

İnsanoğlu, tecrübelerine dayanarak hemen hemen her konuda kurallar belirlemiş.
Birbirimizle ilişkilerimizde bile “nezaket” dediğimiz kurallar var.
Diplomasinin, siyasetin, liderlerin birbiriyle konuşmasının kuralları bilinir.
Düzeni bu kurallar belirler.
Bunlar da kolay kolay değişmez.
Ama bazen, gerçek bir lider, iyi bir “zamanlamayla” bu kuralları esnetir hatta kırar ve değiştirir. Başbakan Erdoğan, bir panele katılan devlet yöneticilerinin uyması gereken kurallara uymadı. Çok sert konuştu, panel yöneticisinin kolunu tutup indirdi ve Ortadoğu’nun en saygıdeğer liderlerinden biri olan Peres’in şaşırtıcı biçimde benimsediği yüksek tondan konuşmaya daha yukardan ve daha suçlayıcı bir üslupla cevap verdi.
Bence zamanlaması mükemmeldi.
Vicdan sahibi herkesin, çaresiz gözüken Gazze’deki Filistinliler için duyduğu ortak tepkiyi yeryüzü arenasında, unutulması mümkün olmayan bir biçimde dile getirdi.
Herkes dönüp Erdoğan’a baktı.
Erdoğan’ın “diplomasi bilmediği”, “Kasımpaşalı” olduğu, “kuralları çiğnediği” söylendi.
Bence bazen diplomasi bilmemek, Kasımpaşalı olmak, kuralları çiğnemek de “iyi bir diplomasi” olabilir.
Erdoğan, Ortadoğu’nun saygısını kazandı.
Uluslararası arenalarda bir daha Erdoğan’la karşılaşacak olanlar “saygı sınırlarını” asla zorlamamaları gerektiğini bilecekler.
Bu, bizim gibi sık sık “ezilen” bir toplumun da kendine güvenini sağlamlaştıracak bir gelişme. Batılılar da, Erdoğan’ın bu çıkışını biraz “incelmişlikten yoksun” bulsalar da, bundan sonra onun Müslüman dünyadaki popülaritesini nasıl değerlendirebileceklerini düşüneceklerdir.
Erdoğan, dünyanın “ilgiyle izlenmeye” değer liderleri arasına girdi bu çıkışıyla.
Bunu, “risklerini göze alarak”, ezilen, öldürülen insanlar için yapmış olması da ona duyulan saygıyı artırdı.
Davranışı genellikle “cesur” ve “haklı” bulundu.
Bunlar, bence bu işin olumlu yanları. Ama bunun bir de başka bir yanı var.
“Ezilenlere” sonuçlarına razı olarak, kuralları yıkarak sahip çıkacak biri, bu davranışı kendi politikasında ve hayatında “sistematik” bir hale getirmezse, bugün “alkışlanan” bir davranış yarın “alay konusuna” dönüşebilir.
Bu tür davranışları sahiplenecek bir lider için “hakkaniyet” önemli bir ölçüdür.
Sadece, belli bir ırktan ve belli bir dinden olanlara sahip çıkarsanız, bu, sizi lider değil, bir “militan” yapar sonunda.
Kazandığınız saygıyı kaybedersiniz.
Bir zaman sonra sözünüze aldırmazlar.
Türkiye, neredeyse bütünüyle Erdoğan’ın davranışını alkışladı ve beğendi.
Belli ki bu ülke yeryüzünde sözü geçen güçlü bir lidere sahip olmak istiyor.
Bir imparatorluğu kaybedip dünyanın “gelişmemişleri” arasına düşen bir ülke için bu çok anlaşılabilir bir özlem.
Ama bu ülke, öyle bir lider istiyorsa, o liderin “haksızlığa” uğrayan herkese de sahip çıkmasını desteklemek ve alkışlamak zorunda.
Öldürülen Filistinli çocuklara sahip çıkmak sadece bir lider olarak değil, vicdan sahibi bir insan olarak da Erdoğan’ın görevi.
Üstelik kabul edelim ki bu “görev” ona yakışıyor.
“Kasımpaşalı” diye dalga geçtikleri “sahiciliği” çok etkileyici oluyor.
Ama aynı “vicdan”, marketlere konulan bombalarla, sivil yerleşim merkezlerine atılan roketlerle öldürülen masum Yahudi çocukları için de acı duymayı gerektiriyor.
Çocuğun Filistinlisi, Yahudisi olmaz çünkü.
Erdoğan, her dinden ve her ırktan çocuğa sahip çıkacak mı?
Güneydoğu’da polislerin panzerle ezdiği, sokaklarda kolunu büküp sakatladığı Kürt çocuklara da sahip çıkacak mı?
Darfur’da köyleri basılıp kılıçtan geçirilen çocuklara da sahip çıkacak mı?
Faili meçhul cinayetlerin kurbanlarına da sahip çıkacak mı?
Davos’ta, Filistinli çocuklara öyle sahip çıkarken dünyadan yükselebilecek tepkileri göğüslemeyi göze aldı.
Türkiye’de “haksızlıklara” uğrayanlara sahip çıktığında bu ülkenin içinden gelecek tepkileri de göğüslemeyi göze alacak mı?
Aktütün’de öldürülen erlere de sahip çıkacak mı?
Polis merkezlerinde işkenceye uğrayanlara da sahip çıkacak mı?
Doğrusu, bunları yapabilmesini çok istiyorum.
Bu ülkede başbakanların uyması gerektiği söylenen o “esir alıcı” kurallara karşı çıkabilsin istiyorum.
Hrant Dink’in cenazesine katılacak cesareti de gösterememesi, Aktütün’de generallerden yana tavır alması, Davos’ta Filistinli çocuklar için o kararlılığı gösteren adama pek yakışmıyor çünkü. Ama şunu unutmayın...
Erdoğan’ın bunları yapabilmesi için desteğe ihtiyacı var.
Neticede o bir politikacı.
Davos’ta o çıkışı yaparken Türkiye’de ve dünyada bulacağı desteği biliyordu.
Peki, ona Davos’taki davranışı için alkış tutanlar, Erdoğan Kürt çocuklarını, Yahudi çocuklarını, işkenceye uğrayanları korumak için ayağa kalktığında ona destek olacaklar mı?
Yoksa bugün Erdoğan’a verilen destek ikiyüzlü, hakkaniyetten uzak bir destek mi?
Sadece İsraillilere kızdığında mı destekleyeceksiniz onu yoksa haksızlığa uğrayan herkesi koruyabilmesi için onun arkasında duracak hatta onu böyle davranmaya zorlayacak mısınız? Güçlü, haklı ve saygıdeğer bir lider istiyorsunuz, amenna...
Ama böyle bir lider yaratabilmek için de güçlü, haklı ve saygıdeğer bir halk olmak gerekiyor, bunu da unutmayın bence.
AHMET ALTAN / TARAF
***
Bu kadar net ifade edebilmek isterdim bende düşüncelerimi,Erdoğan ın ilk videosunu izlediğimde.
Ama bunun için herhalde daha çook görgü ve bilgi lazım.
Renkli yerler çok hoşuma giden yerler.

3 Şubat 2009 Salı

SEN NE GÜZEL KOMŞUMUZDUN ZEHRA ABLA :))

Güzel haberler geliyor bakalım :)
Şerefine dün un helvası yaptım :)
Mutluysam ve keyif yapmak istiyorsam tatlı -özellikle helva -yapıyorum ve yerken kesinlikle vicdan azabı duymuyorum.
Dün koca sordu çayın yanına birşey alayım mı diye.
Yok dedim yaparım birşeyler.
O da malum ruh ikizim.
Evde helva için eksik olan yegane şeyi alıp geliyor :))
Helva ritüeli diyeyim buna,kocayla aramızda.
Yaptıktan sonra birden komşularımla aramda olmayan,olamayan ilişkilerim geldi.
Dur dedim vereyim etrafımdakilere.
3 komşuya götürdüm.
tabaklarım geri gelecek bakalım :)
Yalnız çok komik verirken diyorum ben 5 numarada oturuyorum.
Herkes beni tanıyor ve çalıştığımı biliyor.
Giderken diyorlar "izin gününde beklerim"
Aklıma geldikçe güldüm,izin günümde gideceğim :))
Komşuluk güzel neticede.
Birde şunu farkettim dün :
Evli kadınların ,akşam evde kılık kiyafetlerinin perişaaaan olması.
Dün hepimiz öyleydik :(
Ve hepimizin evinde kocalarımız vardı.
Uyduruk kaydırık eşofmanlar ve üstleri.
Bakımsız türk kadınları.
hey gidi!
Ablama kızardım düzgün giyin evde bile olsan,kocalarınızn yerinde olsam sizee boynuz takarım diye :))
Ama maalesef genelimiz öyle imiş.
Rahatlık ayrı,perişanlık ayrı.
Dimi hanımlar :))?

2 Şubat 2009 Pazartesi

OCAK AYI GEÇTİ AMA..

Ocak ayı da geçti.
2009 hızlı mı geçecek ne?
Ben 2008 kasımdan bu tarafa ayların inanılmaz hızlı geçtiğine inanıyorum.
Hayırdır inş.
Ya da bana öyle geliyor.
Netekim zaman kavramı izafidir diyorlar ya hani.
Hafta başı kocayla hadi bismillah diyoruz,bir bakıyorum pazar günü yeni haftaya ütü yapıyorum :)
Geçen hafta karışık geçti.
Patronumla ileri geri yaptık :)
Tartıştık.
Bütün gün düşündükten sonra akşam:
Ben çıkıyorum eyvallah dedim.
O da izin vermiyorum dedi :)
Sonuç,durmak yok yola devam :)
Çok enteresan bir gündü.
Hoşuma giden tarafları;
1-) kocamın herşeye rağmen yanımda olması
2-) borçlarım da olsa çıkıp gidebilecek cesaretimin olması hoşuma gitti.
Her şerde bir hayır varmış,bu tartışma da güzel şeylere vesile oldu.
Bir nevi yeni bir iş anlaşması oldu.
Herkes eteğindeki taşı döktü.Memnuniyetler tekrarlandı.
***
Gelelim öteki olaya.
Eniştem için kötü bir olay oldu.
İşten çıkarıldı.İnanılmaz birşey.Şok olduk.
Çünkü; işyeri bildik bir firma ve gazetelerde reklamlarla şöyle büyükdük böyle kar topladık vs osuruk atıyordu.
Sebep?Global kriz.Hadi yaa.
Neyse bugün güzel bir haber geldi.
Bir ay daha devam kararı.
İnş buda bir hayra vesiledir.
Kendimden beklerdim ama eniştenin işi okadar çantada keklikti.
Şokda ondan zaten.
***
Kriz ne kötü bir psikoloji.
İleriye dönük ne varsa piç ediyor.
Ne hayal kurma hevesi kalıyor insanda ne de umut.
Ama diyorum dünya gidiyor bir yöne.
Ve vadesi bitmedikçe dünyanın,yeise yer yok.
İnancımız var vesselam.