28 Şubat 2008 Perşembe

ABLAN KURBAN OLSUN SANA :)



Yaaa yine yaptı yapacağını bülent ablamız :)

Hoş ilk duyduğumda hiç ters tepki vermedim söylediklerine.

Çünkü mantıklı geldi.Bugünde "ölüm yerine çözüm diyorsam beni asın"diyor :)

Çok değişik bir insan.Nevi şahsına münhasır hani.

Bir kere hain değil.Kesinlikle.

Hatta ben onun ameliyatla cinsiyet değiştirmesini bile makul buluyordum.

Bülent ersoy bizim evde bir fenomendir.

O nezaman ekrana çıksa gülmekten ölürüm.

Hali,tavrı,sözleri,bizi hep güldürdü.Hiçbirzaman kızdırmadı.

Askerlik için dedikleri ise gayet mantıklı.

Ne gariptir ki o bir anne değil daha doğrusu doğuştanbir kadın değil ama söyledikleri gayet içten.

Ötekiler gibi osuruk atmıyor.Yürekten diyor o sözleri.

Ben ne zaman asker uğurlansa -çıkarılan gürültü ve azgınlıklara rağmen-hep duygulanırım.İçim bir hoş olur.

Ama ne zaman ki ne idüğü,ne zaman biteceği,kimin ortaya çıkardığı belli olmayan bir teröre evlat verilmesini içim almıyor.

Ki pkk yı devletin bile oluşturduğu komplo teorileri mevcut.

Öcalanın devlet desteği aldığı,istense şu dakika pkk nın bitireleceği ama biryerlerin buna izin vermediği hep gizli gizli dile getirilir.

Buna rağmen sen 19 yaşındaki genç bir erkeği,savaşın,ölümün kıyısına gönder,heba et.

Tamam biz müslümanız ve bizim için şehitlik çok yüksek bir mertebe.

Ama ille oraya erişmek zorunda değil mehmetcikler,teskere alıp daha yararlı bir vatan evladı olabilirler.

Şehit vermek için değil yaşatmak için bu erkek evlatlar var.

En güzel şartlarda,refah içinde,selametle yaşatmak için var bu devlet,bu millet,bu asker.

Belki bu düşüncelerim milliyetçilikten uzak olabilir.

Ama şunu düşünüyorum.Gerçek bir savaş olsa,ülke işgal edilse-uzak ihtimal değil kapı komşumuz 2003 ten beri işgal altında- işte ozaman ben erkek evladını göndermeyenin yüzüne tükürürüm.Kocayı,kardeşi,babayı gönül huzuruyla göndeririz.

Ama bu savaş değil.Bu kurgulanmış bir dünya oyunu.Diplomasinin gereğini beceremeyen siyasiler yüzünden evlatlar ölemez.Dün Suriye fiştekliyordu kıroları şimdi ABD,sonra ermenistan daha sonra allah bilir kimler olacak.Bu ülke menfaatleriyle alakalı bir süreç.

Gerçek bir savaş değil.Olsa canımız feda ama değil kardeşim.

Bir ergenekon çetesi.Aman allahım.Ülkeyi yöneten ne AKP ne MHP ne ecevit idi.Biz evlatlarını sorgusuz sualsiz askere gönderen,ama başörtülü isen o askeriyeye alınmayan,krizi kepengini kapatıp intihar ederek geçiren,kredi kartı yüzünden kendini bodrumda asan,kendi uçkur sevdasına töreyi kılıf yapana tükürmeyen,mecliste talkshow yapan vekillerimizi gülerek izlemek sorunda kalan,işsiz bir yığından oluşan ve çoğunun psikolojik desteğe ihtiyacı olan deli bir millet olduk çıktık.

Bir şehit annesi vardı hani.Hakkımı helal etmiyorum dedi.Oğlu 6 aylık asker iken güneydoğuda şehit düşüyor.tek erkek çocuk.Bilg mühendisi."Benim çocuğumun orda ne işi vardı daha doğru düzgün silah tutmamış.Hayatını orduya adayan askerin orda olması gerekir benim 6 aylık asker oğlumun değil"diye feryat ediyordu ve bu kadın türkiye tarihinde bir ilkti.O kadınla yapılan bütün röportajları hep takip ettim.İçi yandığı için sakınmıyordu laflarını ve o laflar çok güzel hedefini buluyordu bende.

Gerçek meselemiz yaşamak ağalar beyler.

İnsanca yaşamak,evlatlarımızı yaşatmak.

Depremle yaşamaya alışın diyorduya Işıkara.Erdoğan'da diyormuş terörle yaşamaya alışmalıyız.

Ya niye birisi çıkıp demiyor bol parayla yaşamaya alışmalıyız,refah içinde yaşamak zor ama yaşamaya alışmalıyız ,paralarımız taşıyor ama dökmemeye alışmalıyız,bilgi toplumu olduk bilgiyle yaşamaya alışmalıyız diye :))

Neyse.Biz her poka alıştık zaten :)

Geçen hafta sonu misafirlerimi ağırladım.Resimi arkadaşım gönderirise yayınlayacağım ama.ee ne demişler el şeyiyle gerdeğe girilmez :))

23 Şubat 2008 Cumartesi

ANKET

Bu anket Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Araştırma Görevlileri Oylum Korkut Altuna ve Ceyda Aysuna tarafından "Kitap Satın Alma Sürecinde Tüketicinin Satın Alma Kararını Etkileyen Faktörler" başlıklı çalışmada kullanlmak üzere hazırlanmıştır.
aşağıda linkini veriyorum.
üşenmeyin ankete cevap verin.
Kitaplar ucuzlasın ve her canımız istediğinde pervasızca evimize kitaplarımızı dolduralım :)

http://anket.marmara.edu.tr/v2/survey.php?sid=148

GEBERİYORUM

Geberiyorum
Kederdeeeeeen aaaaaaahhhh
Evet nükhet duru'nun hiç sevmediğim bir parçası.Zaten kendi de sevmez imiş.
Geberiyorum zira dün 12:30 da yattık.
Ki biz kocayla 11 i görmedik yaklaşık 3 aydır.
Tavuk gibi 10 :30 da çoktaan uyumuş oluyorduk.
Efendim niye geç yattık.Çünkü cumartesi ve pazar misafirlerim gelecek.
İkramlar problem değilde evi temizlemek vakit alıyor.
Allah razı olsun kocamda her şeye yardım etti.
Bitti şükür.
Bugün eve gidicem ve yarım saat sonra misafirlerim gelecek inş.
Yani hiçbirşeyi bugüne bırakamazdım.
Birde misafir içerde otururken mutfakta uğraşılmasını hiiiiç sevmiyorum.
Menüm güzel.Şayet makine bulursam yayınlayacağım :)
Pazar da arkadaşlarım gelecek.
O daha rahat çünkü pazar sabahı evde olucam.
İnş güzel bir hafta sonu geçirir herkes.Bereketli,yoğun,eğlenceli ve daha bir dünya dolusu şey :)

21 Şubat 2008 Perşembe

KIŞ GÜNEŞİ

Bu sabah istanbullular güneşli bir güne uyandılar.
Yerde çamurlu,pis,siyah kar havada parlak güneş.
Ne muhteşem! bir kompozisyon :)
Bu blogu oluştururken aslında evde yaptığım,yaktığım tarifleri de yazmayı düşünmüştüm.
Ama tabi bende dijital fotograf makinesi olmadığından yayınlayamıyorum.
Bu bizim kocayla tıkınmadığımız anlamına gelmiyor tabi :)
Benim kg gene aldı başını gidiyor.ne gitmesi koşuyor koşuyor :)
Çatlamaya,patlamaya başladı vücudum gene :(
Tam yürüyüş yapayım diyorum kar herrrrr yeri kaplıyor :)
İnsan bu kadar talihsiz olur :)
Bu aralar kabak tatlısına sardık.
2 cumartesidir pazardan alıp yapıyoruz.Ama ne güzel nimet yaa .
Kocayla öyle nefsimize sahibiz ki tencerenin başında bekliyoruz :)
İki tatlıcı bu şartlarda yanyana gelmemeliydi.
Birde 2 hafta sonudur misafir furyam var ama bir türlü gelemiyorlar.
Bu hafta sonu cmt günü ablam arkadaşıyla,pazar da ünv den arkadaşlarım gelecekler.
Kısmetse tabi :)
Ben bu arada boyuna ders çalışıyorum.
Malum aöf bir tarafımda patladı :)
Akşam kocayla vergi hukuku çalışırken esnaf muaflığı vardır yoktur derken benim fırındaki börek karakız olmuş :)
Az kalsın börekten muaf oluyorduk yani :)
Görüldüğü üzere kabak tatlısı,börek kelimeleri geçiyor demek ki boş durmuyorum :)
Az kaldı az.Bu yazıları evimde yazıp,yaptığım ikramları resimleriyle saniyesinde bloguma koyucam.
İnşallah tabii.

18 Şubat 2008 Pazartesi

KARLI HAFTA SONU


Evet karlı bir hafta sonu ama ne hafta sonu.
Cumartesi maide'nin doğum günü olduğu için,saat 1 den 3 e kadar hediye aradık ama önemli olan aradığımız zamanki hava şartları.
Hayır olay benim son dakikaya bırakmam herşeyi ve ablamın insanı sinir eden inadı.
Saat 3e kadar kocayla hediye aradık daha doğrusu bebek ayakkabısı satan mağaza aradık.
Yok yok yok.
İlk girdiğim yerden almayayım dedim hani kazık yemeyeyim.
Neyine senin uyanıklık bu karda hemde.Al,çık, defol git.
Yok ben arayacağım,beğeneceğim.
E tabi saat 3 oldu,kar tipiye dönüştürdü.G.ötümüz dondu,ıslandık,sinir harbi yaşadık.
Birde kar insanın gözüne gözüne yağdığı için-ki kocayla ben gözlüklüyüz yine gözümüzü kurtaramadık-yürümek,yön tayin etmek oldukça zor oldu.
Aaaa birde ikimizde de şemsiye :)))
Girdiğimiz dükkanlarda şemsiyeyi koyacak kova olmadığı için damlata damlata gezdik.
Mağaza personelini özel olarak yazıcam.Daha doğrusu alayını paspas edicem :)
Neyse benim gene gezinin orta yerinde şalterim attığı için eve gittik,hediye mediye almadan.
Açtım telefonu ablama.
"ben gelmiyorum başka zaman hediyemi gezerek alır sakin sakin gelirim.gelcez,nasıl gidicez bu karda,burası ümraniye gelemeyiz tekrar vs."
Tabi ablam çok üzüldü ve telefonu bir nevi yüzüme kapattı :(
Bende tabi oturduğum yerde kaldım b.k çuvalı gibi:)
Düşün taşın,empati yap,tabi bu arada kar inadına çıldırır gibi yağıyor.
Geçtim pencerenin önüne;benim kızımında 2. yaş günü olsa,dünden bu tarafa hazırlansam,kardeşlerim gelmese,karı bahane edip ne düşünürdüm acaba?
Tabii ki hepsini kardeşlikten men ederdim, bir torba dolusu küfürle:)
Vicdan azabıyla hemen kocayla hazırlandık,yolda İLK girdiğim yerden hediyemizi alıp,kar dansı yapa yapa ablama gittik.
Tabi sürpriz oldu.
Çocuğun bereketi -ya da ablamın inadı diyelim-15 kişi olmuştuk.
Güzel geçti.
Yeğenim 2.yaşını kutladı :)Allah nice yıllara ulaştırsın bizi.
Gelelim pazar gününe:
Doğumgününden kalan erzakları zulalayıp eve getirmiştik,pazar günü yiyip içip oturduk :)
Çoook bereketli geçti yani:)
Bu arada arkadaşlarım gelecekti,kar nedeniyle iptal etmiştik.
Allahtan öyle olmuş çünkü bizim mahallenin elektiriği öğleye kadar yoktu :)


14 Şubat 2008 Perşembe

DÜĞMELERE BASILDI GENE

Yine başladı andıç medyası ayarlı haberlere.
Mini etekli kızlara şırınga ile kezzap atmışlar.
Alışveriş merkezlerinde namaz kılmalar-sanki başka yer yok,mağazanın önünde adam secdeye gidiyor ne seccade var ne birşey-
Tamamen düzmece haberler.
Yine ortalık karışsın,düzen bozulsun.
Şerefsiz olmak ne kadar kolay birşey.
Şuan bizim milletin eminim tek derdi borçlarıdır.
Yoksa başı açık,başı kapalı,laiklik,şeriat bilmemne hiçbiri umurunda bile değil.
Niye olsun ki.
Şu dakikaya kadar gelen müşterilerin hepsi ekonomiden,borçlardan,kredilerden bahsi açıp yine ne olacak bu milletin hali diye bahsi kapatıyorlar.
Bu mevzuların arasına -"ya şu türban meselesi ya da ne bileyim laiklik "deyin valla size öyle kallavi bir küfür sallarlarki duyanın gözleri yerinden çıkar.
Evet bir patlama olacak ama rejim patlaması değil.
Borçlu esnaf ve tüccar patlaması :((
Böyle önemli sorunlar varken gerçekten horoz dövüşü gibi Baykal ile Erdoğan'ın beyaz çarşaf güzellemeleri hiçde şık durmuyor.
Baykal'a anayasa değiştirilebilir mi diye soruyorlar,idam sehbasını göze alırsın,rejim değişir değiştirirsin diyor.
Lafa bak hizaya gel durumu.
Tayyip amcamda aman ne korktu ne korktu.
Onun cevabıda ayrı bir mesele.
Biz kefenle çıktık yola diyor.
Efendiler siz ölmeye ya da ölümle korkutmaya gelmediniz o koltuklara.
Yaşamaya,insanları daha güzel şartlarda yaşatmaya,muhalefetle düzeltmeye geldiniz.
Maşallah ikisininde hitabeti çok kuvvetli.
Al takke ver külah geçinip gidiyorlar.Bizde açmışız ağzımızı onları dinliyoruz.
Sen bana laf at ben sana laf koyayım,ay sonu maaşımızı alıp yallah.
Bu aralar Büyükanıt paşa hiç arzı endam eylemiyor hayırdır ?
E tabi şuan kuzey ırak'ı delik deşik etmekle meşguller.
Bağıra bağıra gidiyoruz dediler şimdi kimleri bulup da bomba atıyorlar acaba?
Allah rast getirsin.
Sülüman da çıktı piyasaya.Derin ısssstırap içerisindeymiş :)))))
Niye?Başörtülü kızlar üniversiteye alındı,yasaklar kalktı diye :))
Hey gidi şampiyon.Sen değilmiydin "imam hatipler imam yetiştirmek için değil dinini bilen doktorlar avukatlar yetiştirmek için"diyen.
E tabii şimdi konjonktür değişti.Şimdi laiklik moda.
Ya da kulağına üstadları fısıldamıştır bunların.......
Kimler neyin peşinde anlamak mümkün değil bu ülkede.
Aslında herkes bilinçli bu oyunları oynuyor,sadece saf vatandaş kendi derdinde.
Onun da Allah yardımcısı olsun :)
Şimdi bana da demezlermi "kızım ne atıp tutuyorsun oturup çalışsana derslerine,kitabını yüklenip yüklenip geliyorsun işe,çalışacakmış gibi,şurda kaldı 6 haftan,sana mı kaldı siyaset,bunca derdinin arasında yaza yaza bunlarımı buldun,hay aklına yanayım"diye
Bende derim kiiiiiiiiiiiii: TAMAM BE AMAAAAAN.Şurda iki stres atalım dedik,ona da mani oldunuz,hem bilinçli vatandaş olmayalım mı...

13 Şubat 2008 Çarşamba

Dikkat! Sevgiliniz bu hafta terkedebilir!

Araştırmalar, Sevgililer Günü ertesinde ayrılıkların çoğaldığını gösteriyor.
“Aşkın kitabını yazan" İtalyanlar, aşk hayatımızdaki son durumu belgelediler geçenlerde...
Milano'daki bir sempozyumda İtalyan psikolog Elena Parchi, son üç yılın Sevgililer Günü'nde yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıkladı.
Parchi, 25 ila 55 yaş arasındaki 786 kadına "o günü ve sonrasını" sormuş ve çok şaşırtıcı bir sonuca varmıştı:
"Kadınlar sevgililerini en çok Sevgililer Günü'nde terkediyorlar”dı.
Sevgililerin şenliği olması beklenen gün, aşıkların kâbusuna dönüşmüştü.
Neden?
Parchi'ye göre bunun temel nedeni; hayal kırıklığı...
Yıl içinde sevgilisini fazla "alaka testi"ne sokmayan kadınlar "o gün" için büyük beklentiye giriyor. Medya ve reklam sektörü son yıllarda bu beklentiyi alabildiğine kamçılıyor. Mesaj hatları, hediye ilanları, örnek aşık haberleri gazeteleri, televizyonları süslüyor.
Kadın, "hiç olmazsa o gün" özel bir ilgi bekliyor ve bu da Sevgililer Günü'nü bir "sınav"a dönüştürüyor.
Sonuçta 14 Şubat'ı atlayan veya -daha kötüsü- sıradanlaştıran bir erkek, sınıfta kalmış oluyor.
"Aaaa... bugün müydü," "Hediye alacaktım, ama çok işim vardı," "Yemek de amma pahalıymış," "Bakalım gelecek Sevgililer Günü'nde birlikte olacak mıyız" türünden bir cümle, kadında bardağı taşırıyor.
* * *
Benzer bir teşhise, birkaç yıl önce kaçırılan bir Amerikan uçağının yolcuları üzerinde yapılan bir araştırmada ulaşılmıştı. Amerikalı bir sosyolog, hava korsanlarının yakalanmasıyla sonuçlanan eylemden sonra, kaçırılan yolcuların aile hayatlarını incelemiş ve çok şaşırtıcı bir sonuca varmıştı:
Eylem sırasında uçakta bulunan eşlerin çoğu, eylemin şokunu atlattıktan sonra ayrılmışlardı.
Amerikalı sosyolog da bu ayrılıklara aynı teşhisi koyuyordu:
"Hayal kırıklığı..."
Kriz anında maskeler düşmüş, pembe gözlükler çatlamış ve kadınlar, en zor anda, beraber oldukları erkeklerin gerçek yüzüyle tanışmışlardı:
Teslimiyetçi, zayıf, ezik ve korkaktılar.
O yüzden de korsanlardan kurtuldular, ama terkedilmekten kurtulamadılar.
* * *
İlişkilerin derinlerinde bir yerde, fay hattında bir çatlak varsa, en ufak bir sarsıntı, onu ciddi bir kırılmaya sürükleyebilir.
Bu sarsıntıyı yaratan, bir kriz anı olabileceği gibi, ilgi beklentisiyle hazırlanılmış özel bir gün de olabilir.
Krizlerde yiğitleşir kadınlar, özel günlerde ışıldar. Ve yanlarındaki adam, kendileri gibi yiğitleşmiyor, ışık saçmıyorsa o an kestirip atabilirler.
Merkez üssü yürek olan bu deprem, yaşananın aşk değil, kolayca vazgeçilebilir bir alışkanlık olduğunu hissettirirse, çoktandır göğüs kafeslerini sıkıştıranı bu dertten gözlerini kırpmadan kurtulabilirler; ...o anda... sigarayı bırakır gibi...
Dayanma eşiği en geniş ilişkiler bile kalbin bu sarsıntısına dayanamaz.
İlişkinin yaldızı dökülüp de altından sahtekârlık saçıldı mı ortalığa, derindeki yarık büyüyüp yerle bir eder birlikteliği...
Aşk "sabır"dır belki, ama asla "tahammül" değil...
CAN DÜNDAR 16.ŞUBAT.2005

Ben kocayla anlaştım.Hiçbir sevgililer gününü kutlamıyoruz.
Malum deliye hergün bayram :)))
Şayet hergün eşinizden ufak jestler,güzel sözler duyuyorsanız,sevgi anlamında bir açlık hissetmiyorsanız gerçekten özel-maddi- bir hediyeye ihtiyaç duymuyorsunuz.
Ama şunu da atlamamak lazım.Gerçekten kocanız imkanları dahilinde size dünyaları vermeye talipse onu bir günde değerlendirmiyor hatta o günü es bile geçiyorsunuz.

12 Şubat 2008 Salı

DERT BENDE TÜRLÜ TÜRLÜ / BU BENİMKİ BAŞKA TÜRLÜ

Bu sabah erkenden açıköğretim bürosuna damladım.
Tek dersten kalanlara,bir üst sınıfa sorumlu geçebilme hakkı tanımışlar ve ben bunu dün akşam 5 te öğrendim.
Nisan başı vizeler var ve ben tek dersi çalışırken bugün itibariyle 6 baba ders daha eklendi :)
Şimdi seviniyorum bir yıl kaybetmedim kazandım.Ama kitabları görünce 1,5 ayda ne yapacağım diye kara kara da düşünmekteyim.
Sıkı maraton başlıyor bakalım :)
Ne üzüldüm ne sevindim.
Sabahları gazete faslını artık kısa tutmak zorundayım :(
İnternette yemek bloglarında sürtmeyi azaltmalıyım :)
Aşçıyla muhabbeti ufaktan terk etmeliyim.
Her boş geçen saniyemde vicdan azabı çekene kadar kıçımı kırıp ders çalışmayı denemeliyim :)
Kocaya bana bulaşmaması için bir aktivite bulmalıyım :))
***
Bu cumartesi yeğenim 2 yaşına basıyor.Daha geçen gündü sanki.
Doğduğunu öğrendiğim dakika işten kaçıp,halk otobüsünde ağlaya ağlaya hastaneye gittiğim günü hiç unutmayacağım herhalde.
Yeğen çok başka bir şey.İlk teyzelik.
Üzerinize kusması ve işemesi -evet maide üzerime işemişti uzun uzun :)
İlk teyze deyişi,ilk küfürü :)
Yürümeye alıştırmalar.Konuşmaya başlaması.Gülmesi.
Koskoca babamı,pamuk dedeye çevirmesi.
Askerdeki Safayı aileye unutturması.
Her cumartesi ablamı değilde yeğenin gelmesini beklemek.
Balkonda masanın üzerine altlığını serip üstüne Maide'yi koyup bütün aile fertlerinin salak salak çocuğu izlemesi :))
Ve bunun en büyük eğlence olması :))
Kabızlığının,sümüğünün,öksürmesinin bütün aileye dert olması.
Maide'nin şaklabanlıklarını gelene gidene anlatmak.
Maide Hüma benim ilk yeğenim.İlk gözağrımız.Yeni sorunumuz :)
Bu kadar laf ettik ne hediye alacam şimdi ben bu çocuğa şu hengamede :))
Ufak birşeyi de yediremeyiz şimdi :)
Hele bir gelsin şu cumartesi bakalım...




11 Şubat 2008 Pazartesi

EY ZAMAN! BENİ BİRAZ BEKLER MİSİN?

Bugün olaylı başladı diyebilirim.
Sabah sabah oturduğum koltuk çaat diye kırıldı,ben yere eğilmiş bir vaziyetteyken.
Ucuz kurtuldu boynum.
İşyerindekilerle hafif bir sinir harbi yaşadıktan sonra nihayet normale dönebildim.
Gazetelere göz attım.pazar ekleriyle birlikte.
Aynı hamam aynı tas.
Bu ülkeyi kaosa sürükleyecek tek bir insan var o da Aydın Doğan ve medyası.
Bilemiyorum bu vebali nasıl ödeyecekler?
Artık türban ve laiklik kelimelerini okuyunca kusmak istiyorum.
Vatanda bir röportaj var.Evli,dindar,okumuş yazmış,masterlı vs bir çift diyorki "ee biz yıllardır mahalle baskısı yaşıyoruz."
Okumanızı salık veririm.
Muhabir ne kadar zorlasada cevaplar güzel.
Bu haberleri okudukça hırslanıyorum.
Diyorum bunlar adam yerine koymuyorlarya dindarları,adamın alasını olup karşılarına,hatta ve hatta başlarına idareci olmak gerekiyor.Nereye baksalar kişisel donanımı muhteşem kapalı kızlar ya da sakallı erkekler :))
Ve bu konuda gerçek bir diaspora yaşıyorum kendi içimde.
Cahil,okumamış,sosyal hayattan habersiz kapalı kadınların hepsinin ama hepsinin yeni çağ ile birlikte en iyi üniversiteleri bitirmiş,master ya da yüksek lisanslı,en az bir yabancı dile vakıf,sosyalliğin dibine vurmuş,yurtdışı görmüş daha doğrusu kendi şehrinden başka şehir ve ülkeler görmüş,analitik düşünen,tartışmayı bilen,en önemlisi de ÖZGÜVENİ YÜKSEK insanlar olmasını,bu düşüncelerle yetişmiş evlatlara sahip olmalarını çok istiyorum.
Kendimde karınca kararınca en azından tahsilimi tamamlamaya çalışıyorum zaten.Bu haberleri de okuyunca hemen iktisat kitabımı çıkarıp cayır cayır ders çalışmak istiyorum :)
Yani bana etkisi bu kadar pozitif bu türban haberlerinin :)
Biraz daha zorlarlarsa yeni bir üniversite bile deneyebilirim :)
Ama tek bildiğim ve yapmaya çalıştığım şey lisans tamamlama programını,layıkıyla, 3 yılı aşmadan tamamlamak ve hedefime doğru kesinlikle ama kesinlikle yılmadan çalışmak.
İstediğimi başardığımda,ilk başta kendimle gurur duyucam.
Mağduriyetler bazı insanlarda kamçı görevi görüyor.Sanırım bende o taifedenim.
Er ya da geç istediğimi elde edicem Allah'ın izniyle.
Ve buna bu blog okurları şahit olacak.
Liseden bir arkdaşımla kendimize 5 yıl vermiştik geçen sene.
30 yaşımızda bir çok şey hallolmuş olacak inşallah.
Bu yazıyı yazarken bile içimi bir ateş bastı :))))
Hayatı sonuna kadar da yaşamak istiyorum bu süreç devam ederken.
Hiçbirşeyi ertelememek.Evliliğimin,yaşadığım şehrin,yaşımın hakkını vermek istiyorum.
Hani mutluluk bir şey olunca ya da olmayınca yaşanılan bir şey değil.
3-5 kg verince yada alınca,ev,araba,evlat,diploma,eş sahibi,zengin olunca daha mutlu olacağına inanır insanoğlu.
Benim yaşım 26 ve bunun ne kadar yanlış olduğunu çoktaan öğrendim.
Her zaman uğraşacağın bir mesele,çözmek zorunda kalacağın bir problem,sorun yaşadığın insanlar,ödemek zorunda kalacağın borçlar olacak ve bu kanun asla değişmiyor :)
Önemli olan,asıl bunlarla uğraşırken ne kadar mutlu olabildiğin.
Evet bütün mesele bu gerçekten.
Borçlar ödenirken,ev alma hayaliyle yanıp tutuşurken ve harıl harıl çalışırken,okulunu bitirmeye uğraşırken de hayat devam ediyor ve bir daha o günlerin,dakikaların geri GELMEYECEK.
Bu yüzden arka planda hedeflerinize emin adımlarla yürürken,ön planda akıp giden hayatı ıskalamamak lazım.
ÇÜNKÜ HAYAT KİMSEYİ BEKLEMİYOR.

8 Şubat 2008 Cuma

EKSİKLİKLERİMİZ.

Japonya’da bir çocuk on yaşlarındayken bir trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş.
Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış.
Büyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş.
Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya’nın ünlü bir judo hocasına gidip, yapılacak bir şey olup olmadığını sormuş. Hoca; “Getir çocuğu bir bakalım" demiş.
Ertesi gün baba oğul varmışlar hocanın yanına.
Hoca çocuğu süzmüş ve “Tamam demiş. Yarın eşyalarını getir, çalışmaya başlıyoruz.
Ertesi gün çocuk geldiğinde, hocası ona bir hareket göstermiş ve “Bu harekete çalış" demiş.
Çocuk bir hafta boyunca aynı harekete çalışmış.
Sonra hocasının yanına gidip; “Bu hareketi iyice öğrendim, bana başka hareket göstermeyecek misin? diye sormuş.
Hocanın cevabı, “Çalışmaya devam et" olmuş.
İki ay, üç ay, altı ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş. Bu bir yıl boyunca da hep aynı hareketi tekrarlamış. Hocasının yanına tekrar gitmiş;
“Hocam bir yıldır aynı harekete çalışıyorum. İyi de yapıyorum. Bana yeni bir hareket göstermeyecek misiniz? demiş. Hoca; “Sen aynı hareketi çalış oğlum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz"diye cevap vermiş.
İki yıl, üç yıl, beş yıl derken çocuk judodaki onuncu yılını doldurmuş. Bir gün hocası yanına gelip, “Hazır ol" demiş. “Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın."
Delikanlı şok olmuş. Hem sol kolu yok, hem de judoda bildiği tek bir hareket var.
Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş, ama hocasına saygısından hiç ses çıkarmamış.
Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken ikinci, üçüncü maç…çeyrek final, yarı final ve final…
Finalde delikanlının karşısına ülkenin son on yıldır yenilmeyen şampiyonu çıkmış. Tam bir usta. Delikanlı dayanamayıp hocasının yanına koşmuş;
“Hocam demiş. Hasbelkader buraya kadar geldik. Ama rakibime bir bakın hele. Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var. Bu kadar bana yeter. Bari çıkıp da rezil olmayayım. İzin verin turnuvadan çekileyim."
“Olmaz" demiş Hoca, “Kendine güven, çık, dövüş. Yenilirsen de namusunla yenil"
Çaresiz çıkmış müsabakaya. Maç başlamış. Delikanlı yine bildiği tek hareketi yapmış ve tak! Yenmiş rakibini ve şampiyon olmuş. Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş; “Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım?
“Bak oğlum on yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir.
İkincisi de o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir!

******

İnsanların eksiklikleri bazen aynı zamanda en güçlü tarafları olabilir. Ama yeter ki bu eksiklik kafalarda olmasın"

7 Şubat 2008 Perşembe

EV KIZIYIM....

Araştırmalar türkiye'de kızların %66 sının hiçbirşey yapmadığını belirlemiş.
Yani ne okuyorlar,ne de çalışıyorlar.
100 kızdan 66 tanesi ev kızı.
Ev kızı kavramı sadece türkiye'de var sanırım :)
Zira avrupa ülkelerinde 18 yaşını aşmış bir gence ailesi bakmaya üşeniyor.
Biz ise maşallah evlendirene kadar evimizde misafir ediyoruz.Hiçbirşey yaptırmadan.
Benim gibi işkolik olanlar için bilmiyorum ev kızı/hanımı olmak nasıl birşey olur?
Ben ki 15 gün balayında evde sıkılmıştım.
Uzun bayram tatillerinde de hakeza.
Çalışmayı seviyorum ama işimi değil.Burada ufak bir ayrıntı var.
Birde çalıştığım işyerini sevsem o zaman değmeyin keyfime :)
Tabii çalışmanın da dezavantajları var.
Mesela evde ikamet eden arkadaşlarınızın hafta içi gündüz tertipledikleri hiçbirşeye gidemezsiniz.
Hasta olsanız veyahut devlet dairesinde yapmanız gereken bir işiniz varsa ,izin alıp gitmeniz lazım.Artı bir günde de halletmeniz gerekir işinizi.
Hasta derken öyle eften püften de değil.Yani ay başım ağrıdı,oram buram ağrıdı dur yatayım evde diyemiyorsunuz.
Yataktan kalkamayacak kadar şiddetli ise hastalık ,o zaman izin caiz oluyor :)
Çat kapı misafir ağırlayamıyorsunuz.Akşamları yavaştan evinizi temizleyip,ikramları hazırladıktan sonra anca :)
Bu gece sabaha kadar oturup,muhabbet edelim olayı zaten yok.Şayet yaparsanız ertesi gün işyerinde bir zombi olursunuz.
Vs vs
Avantajlarıda başka zamana artık...

6 Şubat 2008 Çarşamba

YUH ARTIK !!!

Aydın Doğan'ın gazeteleri sabah bir haber verdiler.
"ezan eşliğinde linç " diye.birde kantinde bilmem ne baskısı.
Hah dedim başladılar.Daha yasa meclisten geçmeden :)
Okumadım bilerek.
Aynı haberi öteki gazetede de görünce okuyayım bari dedim.
Linç haberi kuzey ıraktan.Neyse rahatladım biraz.
Okudukça olayın vahşet olduğunu,iğrendiğimi hissettim.
Bir kadın kocasından şiddet görüyor ve yezidilerin karakoluna gidiyor şikayet için.
Yezidi polisler dilekçeyi alıp kadını tekrar ne akla hizmetse ailesine! teslim ediyorlar.
Haliyle olay başlıyor.Evdeki kızgın koca ve akrabalar döve döve kadını öldürüyorlar.
Yalnız olay GEÇEN SENE olmuş.
Bakar mısınız rezilliğe.
Niye şimdi ısıtıp veriyorsun ki.
hemde EZAN eşliğinde diyerek ne aşılıyorsun bilinç altına milletin.
Allah ıslah etsin bu bizim medyayı.
Sonumuz bunların yüzünden gelecek.
Yalnız haberi okurken cahilliğin sadece bizim topraklara has olmadığını ve kadının neden bu kadar aciz olduğunu düşündüm.Gerçekten çok üzüldüm o kadına.
Aslında bütün aciz kadınlara çok üzülüyorum ve gerçekten onlara en iyi duaları yapıyorum
Acizlik çok acıdır.
Evlenmeden önce kiracımız karısını döverdi gece.
Kardeşimle aynı odada yattığımız için uyanırdık.Ben kardeşimi gaza getirip duvara vurdururdum.
Olmadığı zamanlarda da kendim o görevi yapardım.
Biraz olsun dinerdi çığlıklar.
O an bütün uykum kaçar ve sinirlerim altüst olurdu.
Manzarayı çizeyim.
Daha karşısındakine iki çift laf edemeyen,düşük gelirli,ilkokul mezunu bir yaratık.Buna koca diyelim.
Ötekide ilkokul mezunu,ailesinin biran önce verip kurtulmak istediği bir dünya kız çocuğundan biri.Gariban.Kimsesiz.
İki tanede çocuk.Ama çocukların ikisininde psikolojisi bozuk.Hasta ruhlu çocuklar.
Şimdi o çocukları o hale getiren anne-babayı mı kesmek lazım yoksa o anne-babayı doğuran ana-babayı mı?
Ne zaman kadına şiddet olayını duysam,görsem,okusam rahat duramıyorum.
Zaten kiracıyıda uyardım bir gün.Kocayı.
Dedim"bir daha sesinizi duyarsam bilki polisi ararım haberin olsun"
Tabiki cevap verememişti zaten konuşma yeteneği olmayan bir yaratık idi kendisi.
Geçen gün öğrendim meğer kocada psikolojik sorunları olan biri.Babasından çok dayak yemiş!!!
Evet tahmin edildiği gibi balığımız kokmaya taaaa baştan başlıyor....
Zaten bir kadının erkeği dövme ihtimali çok zayıf.Fiziki olarak erkek güçlü yaratılmış.
Yani her ihtimalde rövanşı erkek kazanır, bu biline biline neden dövülüyor ki kadın.
Gerçi sebepler belli.
Parasızlık,yoksulluk yada yoksunluk,akıl hastalıkları,geçimsizlik.
Zaten evlenen insanlardan kan testi vs isteniyorya birde akıl sağlığı yerindedir raporu istenmesi lazım.
Bunun için gerekli yerlere mail atmayı düşünüyorum.
Kadın mutsuz ise hem erkek hem çoçuklar mutsuz olur.Mutsuz insanların öteki insanlara zararı gerçekten hafife alınmayacak kadar çok.
Dayak yiyen kadını güya yasalar koruyor.
Ama nasıl?
Dayak yiyen gidiyor polisimize.
Polis diyor abla karı-koca arasında olur böyle şeyler öpüşün barışın.
Ya da kadın inatçı çıktı attılar kabadayıyı içeriye.eee 3 gün sonra o adam çıkınca birden rehabilite olmuş,yumuşacık yumoş mu oluyor?ilk geldiği akşam karıyı ve çocukları kesiyor ya.
Yani kocasını şikayet edecek kadın nerede?Diyelim etti,ee o koca gelince delikten, kim koruyacak kadını?Yada kocası delikteyken kim bakacak kadına?maddi anlamda.Zaten kadının kimi kimsesi olsa o hale düşmez.
Diyeceğim,bu olay öyle ŞİDDETE HAYIR demekle olmuyor.
Diyen kadın nerede ne yapacak?mor çatıları da basıyor yurdum hanzoları...
Kadına şiddet bitmedikçe
Kız çocuğuna yapılan ayrım son bulmadıkça
Kız çocukları okutulmadıkça
Kadın maldan davardan çocuktan sonra gelmedikçe
Çalıştırıldıkları ortamda eşit haklara sahip olmadıkça
bu işin biteceğini sanmıyorum.
Önüme gelen her kız babasının beynini yıkıyorum:)
"Bak yarın birgün şerefsizin birine düşer yada allah korusun illa şerefsiz olmasına gerek yok ölürse koca yada sende ölürsen bu kız ortadamı kalsın.en azından ekmek kazanacak bir mesleği olmasın mı?dünyada herşey insan için.hele ki burası türkiye, nasıl bu kadar rahat oluyorsun.iyi kötü bak sana da faydası dokunur"
Tabi bu laflar evrim geçiren odunlar için biraz etkili oluyor ama geçirmeyenlerin kızlarına Allah sabır versin.
Bu kadın laflarında aklıma hep doğuda yasanmış bir vakıa gelir:kuş gribinde bir köylünün tavuklarını itlaf etmek için hizmetliler giriyorlar eve.Adam diyor ki vermem.istiyorsanız 3 karıdan birini götürün.!!!
İlk duyduğumda kahkahalarla gülmüştüm sonra o kadınlar aklıma geldi ve yine çok üzülmüştüm.
Tavuğu daha önemli demek ki karıdan.
Kadınların daha akıllı ve daha eğitimli olmaları gerekiyor.
BEŞİĞİ SALLAYAN EL DÜNYAYA HÜKMEDER NETEKİM.

5 Şubat 2008 Salı

DAVŞANGULAAA :)

Evet gazeteleri okurken hiç bu kadar uyuz olmamıştım.
Artık hürriyete sinir sistemim dayanmıyor ve çok garip artık merak etmiyorum özkök ne saçmalamış diye
Bu benim için iyi bir gelişme:)
Hani amaaaan gene ne saçmaladı kimbilir diye merakla okurdum şimdi ise gene aynı yöntemle belden aşağı gerizekalı yorumlarıyla,sağ gösterip sol vurmuştur kesin ne okuycam deyip geçiyorum sıradaki gazeteye.
Hoş al birini vur ötekine.
Bugün nazlı ılıcak'ta okur yorumlarıyla doldurmuş köşesini.
Biri diyor ki "TÜRBANLI KADINLARDAN DAHA MI AZ VERGİ ALIYORSUNUZ YADA TÜRBANLI KADININ ÇOCUĞUNU ASKERLİĞE ALMIYOR MUSUNUZ EE OZAMAN NEDEN EŞİT MUAMELE YOK?"
Çok beğendim vatandaşın beyin yapısını :)
İş sömürmeye gelince açık kapalı farketmez pamuk eller cebe..
Aaa birde şu var hem gülüyorum hem kızıyorum.
Neymiş...Yarın kapalı kızlar ünv ye girince açık kızların psikolojisini hiç düşünmüyor musunuz?
hah hah haaa
Ay neremle güleceğimi şaşırıyorum.Lafa bak allah aşkına?
E yavrucum siz 10 yıldır katsayı mağduru,istediğinden ve hatta hakettiğinden katbekat düşük bölümlerde okuyan kızların,başını artema musluk gibi açıp kapamak zorunda kalanların psikolojisini niye HİÇ düşünmüyorsunuz ya da düşünmediniz?
Açık kızlar kendilerini yalnız hissedeceklermiş :)))))))))))))
Hissetmezler merak etmeyin.Kendini vaktiyle bok çuvalı gibi hisseden bir insan olarak diyorum bunu....
Neyse gelelim davşangulaaana :)
Hani Cemil çiçek'in savunduğu bağlama biçimi.
Allahtan o yıllar çoktan geçmiş.Şimdi beni öldürseler o şekilde bağlamam başımı.
Ya biz kızlar arasında tiyatro yaparken bağlardık öyle.hafiften saç çıkmış hatta kulak :)
Şimdi düşünebiliyormusunuz 20 yaşında ,kadınlık hormonları olan,özgüveni oturmaya yeni yeni başlamış bir kızın davşangulaa bağladığını.Haa diyorlarki "bak işte demekki siyasal.olmasaydı bağlardı çene altından."
ya hacım sen manyak mısın kim bağlıyor başını öyle.Temizlikçiler bile bağlamıyor artık.Hoş onlarda artık cumhuriyetin kazanımlarına kavuştular ve özgürler :)
Amaan müjde ar ın dediği gibi bu mevzuu açığı da kapalıyı da sıktı.
En sonunda başbakanlık önünde bir protesto.
Türbanını kıçına bağlamış bir üniveriste öğrencisi :)))))))))))))
Velev ki kıçına bağlamış olsun gene mi yassah hemşerim :)???
Bu arada gerçek gündeme geçeyim.
Yarın peder emeklilik mektubunu elden alıyor allah izin verirse :)
Daha gerçek ve acı gündem ise maaşıma zam almadım bu ay.Almayacakmışız :(((
Bu sene zamsız geçti bakalım....
Evet bende o zaman söylüyorum içten içten :

turnam başım darda benim
şu yaban diyarda benim
bir sevenim var mı bilmem
gözden ıraklarda benim

çekerim turnam sineye
derdi sineye
bu yıl bize gülmek haram
belki seneye.....



1 Şubat 2008 Cuma

GÜL YETİŞTİRMEK ZOR ZENAAT EVLAT


Ümraniye belediye başkanı her cuma namazında farklı bir camiiye gidiyormuş.Bu hafta bizim burdaki camiideymiş sıra.
Konuşmadan sonra fidan dağıttı belediye araçları.
Ben yemek yerken mutfakta camdan elinde uzun kurumuş ağaç dalı ile insanlar koşarak gitmektelerdi.Meğersem fidanmış onlar :(
Aşçımızla kısa bir süre birbirimize baktık ve ne olduğunu anlamaya çalıştık.
Neyseki onun jetonu hemen düştü.
- aaa fidan dağıtıyorlaaaaar.
- koş havva abla koooooşş :)
ve 90kg luk havva abla koşa koşa gitti iki elinde gül fidanı saksısı ile geldi.
Orta boy gül fidanım var artık.
Acaba ne renk?
Acaba ölmeden çiçek açmasını sağlayabilecek miyim?
Odamda karşıma koydum,arada izleyerek işime devam ediyorum.