28 Temmuz 2009 Salı

GALATA KULESİ

Evet nihayet başladım gezdiğimiz yerleri yazmaya.
Bu arada ben ev hanımı oldum ya acayip üşengeç oldm.Hiçbirşey yetişmiyor:)
Valla çalışırken söylediklerimi hatırlamıyorum bile.
Cmt sabahı hiç niyetim yoktu gitmeye.
Sabahları kalk rezervasyon için uyan vs birde eğer gitmezsem havam geri geldiğinde köpek gibi pişman olmaktan korktum.
Kocayla birbirimizi gazlayarak gittik kulenin oraya çıktık yokuştan.
ben oralara hiç gitmemiştim.
çok beğendim sokaklarını.
kocanın sözü var ayrıca gideceğiz efendim.
Çünkü grupla acele oluyor.

Hocanın yanına yaklaşan yaşadı.
Birde mübarek hocanın sesi çok alçak.Bağırmıyor da.Ben dedim içimden "hah dakika bir gol bir" derkeeen kalemim yazmamaya başladı elime bir baktım kalem akmış....Çıldırmanın sırası değil etraf kalabalık.Hoca bir yandan başladı kanuni zamanında tevkif evi III.murat zamanında gözlem evi vs.Koca allahtan hemen koştu gitti etraftan kalem buldu.O arada yanımdaki hanımdan kalem istedim.Var dedi baktı bende defter var "ee ama bende not alcam" diyerekten deminden beri hocanın yüzüne bakan kadın birden aşka geldi not tutmaya başlayacak.İçimden geçti valla "nerene yazıcan kalemle"diye :) maksat kalemi vermemek.alıp kaçacak halim yok.Sırf kalem aşırmak için ümraniyeden galataya gelmiş olamam dimi :)

Neyse fazla çıldırmadan tekrar ayarıma döndüm.Başladım yazmaya.Bilinen şeyleri söyledi hoca ilkin.Cenevizliler yaptırmıştır,fatih fetihten bir gün sonra kaleyi elden teslim almış...Biz gitmeden biraz bişeyler okumuştuk hani sınava çekerse hoca morarmayalım :) Toplamda 30 kişi saat dörtte kulenin orda toplaştık.Her yaştan her cinsten insan vardı :)

İstikametimiz şöyleydi :
Galata kulesi
Galata köprüsü (valide sultan köprüsü imiş gerçek adı.gitmeye gerek görmedik)
Galata Mevlevihanesi

Sent Antuan katolik Klisesi

Galatasarayı Lisesi

Gül baba Türbesi

Kadiri Dergahı (kocam sayesinde çıktık oraya övünmek gibi olmasın:) programda yoktu...)

Kılıç Ali paşa camii ve yanındaki III.Ahmet çeşmesi.

En son büyükşehir de çalışan bir hanım çay ısmarladı gruba.belediyenin bir yerinde.Nargile vs vardı biz ordan üsküdar a kumpir yemeğe kaçtık.Yorulmuştuk ama değdi.

Bugünlük bu kadar.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

BUGÜN GALATA'DAYIZ

gerçi ben gece yazıyorum artık.
Malum kaç haftadır ecinnili gibi gece ayaktayım.
Bugün 4 gibi galata da buluşup gezicez dursun gürlek ile birlikte.
Kültür aş nin organizasyonu yine.
İnş bereketli geçer.
Süleymaniye,eyüp,üsküdar gezileri vardı biz galatayı seçtik.
Oraya hiç gitmedik kocayla.
Diğerlerini zaten iyi gezmiştik.
Dedik bari anlatan biriyle olsun güzel olsun.
hadi hayırlısı.
****
Bugün işkurdan davet mektubu geldi.
Daha ilk maaşı almadan beni "grafik tasarımcılığı" kursuna çağırıyorlar.
Ya benim anlamadığım;benim mesleğim belli eğitimim belli beni o kursa çağırıp masraf edeceğine işi belli olmayan lise mezunu birini çağır ki o hem meslek öğrensin hemde masraf etme.
Şimdi bu ne oluyor anlamadım.
Gidince lisanı münasiple anlatmayı düşünüyorum "babacım ben ne yapayım grafiği tasarıyı benim meslek belli,beni bulaştırmayın" diyeceğim ama.
Kursa gitmezsen maaş gidiyormuş:(
Off off.
bize kısmet değil devlet parası galiba.
Neyse hemen karar vermeyelim.
****
Bugün çok kapı gezdim :)
Kaç yıldır telefonda görüştüğüm bir bankacı hanım vardı.Samimi idik.
yolum ordan geçiyordu bana geldi bir cesaret "dur dedim şunu bir göreyim"
Telefon insanları ne kadar yanıltıyor ya.
İkimizde kendimizi çok daha başka tahayyül ediyormuşuz.
Ve işin en komiği ikimizde karşıdakinin daha esmer tahmin etmişiz.
Hanım çok samimi davrandı yolculadı beni kapıya kadar,öpüştük falan.
Benim bazen olan tutukluğum başgösterdi maalesef.
Mal gibi durdum biraz :))
Şaşırdım ne yapayım beklemiyordum bu kadarını.
Nyse bugün bereketli geçti vesselam.
***
Büyük ablam Yalova da bir haftadır.
Bir tarafım eksik sanki.

İSTANBUL BOŞALMIŞ

Geçen pazar ablamla eniştem fethipaşa ya çağırdılar bizi.
Aslında telefon gelmese gidecek gün değildi ama iyi ki de gitmişiz.
Değişiklik her zaman güzel oluyor.
istanbul boşalmış,normalde orada boş masa bulmak imkansızdır.
Gelenler de hoşuma gidiyor,orta kesim.Eli yüzü düzgün insanlar.
Yeğeni parka taşıdık boyuna.
Bir çocuğun scoteerı-nasıl yazılıyorsa işte- başımıza bela oldu.
çocuk çingene biraz vermiyor.bizimkilerin de gözü düştü birkere.Çocuğu babası götürünce bir yere gariplerime verdi ailesi oyuncağı.
Resimdeki erkek çocuk inanılmaz sevimli bir velet.
Zaten ben tombulca ve gülerken gözleri gülen sıpalara-erkek- hastayım.
Hemen resimledim.Ailesi bir şey demedi allahtan.
Oynarken bir gözleri girişte,oyuncağın sahibi gelirse diye erketedeler :)
Çocukluk ne tuhaf ...

GİDENLERİN ARDINDAN

Amcamları benden sonra ablam davet etti.
menüsü kalabalıktı şimdi allahın doğrusu.
Çorba,zeytinyağlı bakla,taze fasulye,semizotu salatası,patates püre ile birlikte tavuk ve pilav.
üstüne muhallebili pasta gibi birşey vardı o da çok güzeldi.
Çoluk çocuk kalabalık biraz curcuna oldu tabii.
iyi kötü muhabbet edebildik ordan burdan.
Bir kaç gün sonra da gittiler.
Yalnız yengem her geldiğinde köyden biri vefat eder ve hep erken gitmek zorunda kalmıştır.
Geçen geldiğinde babaannem vefat etmişti.
Şimdi de hayatta olan en büyük amcam vefat etti.
Zaten kanserdi.
Ben pek üzülmedim çünkü pek tanımazdım.
Hayatımda üç defa gördüğüm bir amca.
Kalanlara sağlık afiyet ne diyeyim.

19 Temmuz 2009 Pazar

MİRAÇ

BU GECE DE İNŞ BİZLERİN MİRACI OLUR.
DEĞERLENDİREN KULLARDAN OLURUZ DİLERİM.

17 Temmuz 2009 Cuma

AYŞE ARMAN DENSİZİ

Nihal topa gene sert girmiş.
Bitiyorum ben bu kadına.
Hastayım sana nihaaaal :)
Okurken resmen içimin yağları eriyor.
Bu kadar mı denk gelir düşünceler ve bu kadar mı güzel laf sokulup laf giydirilir.
Cesur ve kültürlü ve de tabii ki kapalı.
Evet NİHAL BENGİSU KARACA ayşe arman tesettür şaklabanlığında yazı dizisini bir güzel özetlemiş.
Buyrun burdan okuyun:
****
KAMUSAL ALANA DA BEKLERİZ AYŞE HANIM

NİHAT Odabaşı'dan almış talkını... Odabaşı demiş ki, soyunmak bir şey mi, sen asıl örtün de gör memleketteki zulmü. Ayşe Arman'ın aklına yatmış, hatta bir ampul yanmış kafasının üstünde... Evet, evet, bunu yapmalıyım olmuş... "O herkesin diline düşmüş, milleti de birbirine düşürmüş 'bez parçasını' kafama bağlayıp, şehr-i İstanbul'da bir o semte, bir bu semte gidecektim" diyor...

Yazı boyunca başörtülü halini defaatle sıkıldım, büzüldüm, ışığım söndü, ay çok yorucu gibi ifadelerle tarif ediyor. Bunlar Ayşe Arman'dan bekleyebileceğimiz şeyler. Ayşe, her fırsatta bakılmaktan ne kadar mutlu olduğunu söyleyen bir kadın. Giyimiyle, dekoltesiyle, saçıyla başıyla, neşesiyle yarattığı bir ambians üzerinden güzel olabilen bir kadının tesettüre girmesi bu ambiansı doğal olarak bozar, o kadının bu duruma sinir olması da doğaldır. Bu işe ne kadar bozulduğunu açık açık söylemesi, Ayşe'nin açık sözlülüğüne ve sevimliliğine puan bile kazandırabilir. Pekâlâ, "Aaa bana hâlâ bakıyorlar, demek ki hâlâ güzelim, demek ki başörtüsünün hiçbir etkisi yok, demek ki kadınlar kendisini kandırıyor, çözdüm ben bu işi, yaşasın!" da yapabilirdi, bu da beklenirdi.Fakat açık sözlülüğün de bir sınırı var, kaldı ki bu açık sözlülük dediğimiz şey kötü niyeti de örtebilecek genişlikte bir yorgan değil, Ayşe öyle sanıyor, ama değil.

Tesettürlü olma durumunu kâh "zavallı gibi görünmekle" kâh "komiklik ve saçmalıkla" ilintilendirmenin açık sözlülük ile ilgisi yok, sorumsuzlukla ilgisi var. Ben de kalkıp "Kırk yaşına basmadan çıplak fotoğraf çektirmeliyim" türü bir dürtüyü "zavallıca" ve saçma bulabilirim, buluyorum da nitekim, ama bunu bu şekilde ifade etmekten çekinmiş, nezaketsizlik olacağını düşünmüştüm şimdiye kadar. Ahan da şimdi ifade ettim. İyi mi oldu?

EMPATİ KURMAK DEĞİL, KÖPRÜLERİ YIKMAK
Arman'ın yazı dizisi "mahalle baskısının ölçümü" gibi güya sosyolojik bir sondaj yapılıyormuş havalarına büründürülmüş ki, bu tutum "Ayşecik tesettürde" macerasının tadını feci şekilde kaçırıyor. "Nişantaşılılardan bir tepki bekliyoruz, 'Hooop!' filan desinler ya da kötü bakışlar fırlatsınlar... Hiçbir şey olmuyor... Bir bakış fırlatıp hayatlarına devam ediyorlar. Laf yok, hakaret yok. Mahalle baskısı yok" gibi genellemelere varıyor.

Adeta bu ülkede başörtülüler hiçbir sıkıntı yaşamıyor, bir elleri yağda bir elleri balda demeye getiriyor. Hemcinslerini yalan söylemekle itham etmiş oluyor.İşin kötüsü, daha baştan bozuk bir niyetle çıkıyor yola. Başörtüsünü "milleti birbirine düşürmüş" bir bez parçası olarak nitelendiriyor ve öyle düşüyor yola.

Bir milletin % 99'u Müslüman ise, bu millet nasıl olur da başörtüsü yüzünden birbirine düşer oysa? Anketlerin ortaya koyduğu şekilde bu milletin kadınları % 60'ı aşan oranlarda başını örtüyorsa, başörtüsü bu millet nezdinde bir konu demektir sosyolojik açıdan. Üzerinde böylesine büyük mutabakat olan bir konuda millet birbirine düşmez zaten.

Sorun milleti temsil etmekle görevli birimlerin, kurumların ve onların yandaşlarının milletle cedelleşmesindeki ısrardan doğmaktadır.Milletin başörtüsünün serbest olmasıyla ilgili bir derdi yok. YÖK'ün ve "laiklik" ilkesinin en katı yorumunu benimsemiş sivil / askeri bürokrasinin ve sırtını onlara dayamış bir azınlığın derdi bu. Kamusal alanı her tür etnik renkten, her tür dinsel edimden arınmış renksiz, kokusuz bir yer olarak tasavvur edenlerin başörtüsüyle bir derdi var. Onların yüksek sınıflara mensup yandaşlarının böyle bir derdi var.

"Yurdumuzu Batılılara kötü gösteriyorlar" derdi. Ya da, "Aman türbanlı komşu istemem yanımda yöremde" gibi dertler.Ama Ayşe'nin beklentisi herhalde arkasına bürokrasinin gücünü de almış olan bu varsıl, Batıcı, imtiyazlı mahallelerin başörtülülere sokağı da yasaklaması yönündevmiş ki o kılıkta Nişantaşı sokaklarında dolaşabiliyor olmasını bile yadırgamış hatun kişi. Pes...

Pahalı içeceklerin servis edildiği, para kazanmak için açılmış "ticari işletmelere" girip kovulmayı beklemiş. Pes... İzninle, müsaadenle, elini vicdanına koymuş halinle, o kadar da olmasın be Ayşe... Çıtayı amma yukarı koymuşsun. Öyle ki garsonların sempatik davranmasını bile bu ülkede başörtülülere bir baskı uygulanmadığının delili yapıp çıkmışsın. Pes...

Yüz binlerce kadının binlerce gündür yaşadıkları sıkıntıyı tek bir güne sığdırıp böyle genellemelere varmak, kimse kusura bakmasın şaklabanlıktan başka bir şey değil.
Ayşe eğer sahiden empati kurmakla filan ilgileniyorsa, Reina önlerinde pazarlık yapmak gibi beyhude işlerle uğraşmayı bırakmalı, gerekirse birkaç ayı bu işe ayırmalı ve olayı yerinde tespit etmek üzere "kamusal alan"a sızmalı...Sıkıyorsa bir üniversiteye girmeye çalışmalıydı Ayşe Arman, sıkıyorsa, bir iş başvurusunda bulunmalıydı.
Üniversitelerin sosyal tesislerinde bir kola içmeye kalkışmalıydı, orduevlerine girmeyi denemeliydi. Bir yemin törenine girmeye yeltenmeli, bir mezuniyet törenine katılmalıydı:Dahası, madem bu iş bu kadar sıkıntılı, kadınlar hangi inançla, hangi bilgiyle bu sıkıntıyı göze alıyorlar diyerek o anlayışın içinde derinleşmeyi denemeliydi.

"Erkekler örttürüyor işte" deyip çıkmak kolay bir yol, ama bunun adına "empati kurmak" denmez, buna kolaya kaçan işgüzarlık denir. Gazetecilik refleksini tatmin etme adına lafügüzaf üretmek denir. İncittiğin binlerce kadın da cabası.
HABERTURK

16 Temmuz 2009 Perşembe

AMCAM NAMI DİĞER HİTLER

Amcam ve yengem istanbuldalar.
Salı günü ben ağırladım evimde.
Yoruldum.
Yoğun geçti.
Bir daha misafir gittiğim evin hanımını yalayıp yutucam :)
çok yoruluyor insan.Ne kadar evde olsam da o gün,o sabah yapılacak şeyler olduğundan insan yetişemiyor.
E ben gedikli bir ev hanımı da olmadığımdan.
Amcama hep aklımdaki soruları sormak isterdim...
Kısmet o güneymiş.
Babam keyfi yerindeyken eskilerden,köyden,biraderlerinden bahseder ve inanılmaz güleriz.
Babam çok esprili bir insan,bu yönünü çok seviyorum.
Hikayeleri kısa öz ve komik :)
Amcama babamı sordum.başkalarının gözüyle- özellikle yakın kardeşinin-nasıl bir insan?
Çok enteresan,pek bir şey söyleyemedi amcam.
Sonra kendi de şaşırdı.Hiç ayrı kalınmadı nasıl biri diye hiç düşünmemişim demek ki dedi.
Tabii beni tatmin etmedi.
Çünkü babamın çok enteresan bir karakteri var.
İnsanı sinir de eder mutlu da.
**
Eskilerden insanların birden hayatınıza girmesi ne güzel.
O günleri düşünüyorsunuz ve hafızanız size pislik yapmadan hep iyi şeyleri hatırlatıyor ve mutlu oluyorsunuz.
Biraz da ayrılığın neden bu kadar hüzünlü olduğunu.
Eskilere daldı herkes,en çok da amcam.
Yemek masasından kalkarken amcam biraz duygulandı: sizi kızlarımdan ayırd etmiyorum çok hislendim dedi.
Tabi annem ve yengem ağlamaya hazır yaşlarında olduklarından hemen gözleri kızardı.
Güzeldi bee :))
***
kocam rahatsız,havalar çarptı herhalde.
Bir evde kadınların hasta olması en normal olan.
Erkekler hasta olunca evin havası çok değişiyor.
Ben huzursuz oluyorum,ayda yılda bir hasta olduklarından insanı saran bir gerçek hastalık duygusu oluyor,ama kadınların öyle değil hani osuruktan hasta oluyoruz,uyuyunca geçen tarzda ama hergün :)
Çok uzun bir cümle oldu ne yazdığımı anlamadım :)
****
Hala sabah namazında uyuyup öğlen birde kalkıyorum.
Ve inanılmaz bereketsiz geçiyor günlerim.
Düzenim bozulunca zor düzeliyor.
***
Fotoğraf makinem ablamda kaldı.
Resimleri sonra yükliycem.

10 Temmuz 2009 Cuma

SABAH NAMAZINA NASIL KALKILIR?


Geçen almıştım kitabı,iki gecede bitirdim.
Çok güzeldi.
Bildiğin gerçekler ama ne kadar lakayt kaldığını gözler önüne seriyor.
Dün gittim 5 tane daha aldım.
Etrafımdakilere okutucam,gerekirse cebren ve hile ile.
İlk önce namaz neden önemli,sabah namazının kıymeti,namaz kılmayan insanların bahaneleri ve çürütme yolları.
Sabah namazına nasıl kalkılır?
Kurarsın cebini kalkarsın dimi?:)
İşte öyle kolay olsaydı herkes şuan yarı evliya idi :)
okuduktan sonra elh hep kalktım namaza.
Hatta geceleri uyku tutmuyor,dün tam uyuycam ezan okunmaya başladı,kılıp yattım.Şuan tam 4 saatlik uykuyla duruyorum.
İnş bu gece uyku problemim bitecek.
Evet imandan sonra ilk sorulacak amel; namaz.
neden önemsemiyoruza biraz parmak basmış.
Okuyunca "ooo bu kadar dikkat etsem zaten kılarım"diyorsunuz ve inanılmaz gerçek geliyor karşınıza."ee kıl ozaman,hatırladın işte önemini"
Misal: kalktınız ve gusül almanız gerekti ve saadece yarım saatiniz var ne yaparsınız?
Ben ve diğerleri normalde ne yapar ?
kazaya bırakır.
ama işte adam diyorki savaşta,komada,baygınlık halinde değilsen bütün mazaretler dama.
Kalkıp abdest almanın binbir türlü çaresini anlatıyor.
Ama satır arasında diyorki "hiç bir bahane namazı kazaya bırakmaya yeterli değil,kaldır kıçını ve kıl namazını"
Bu kadar.Kitabın yaptığı en güzel şey bu.
Seni uyandırıyor ve namaza daha dikkat etmen gerektiğini,kazaya kesinlikle bırakmamak ve bunun için bahanede üretmemen gerektiğini adam tane tane yazmış.
Hemde çok ince bir kitap.
Kitap okuma özürlüler için de kaçacak bir bahane yok.
Namaz platformu oluşturulmuş.
Ben beğendim ellerine sağlık cemil abinin.
Şimdi her hevesli kılınışta ona da sevap var.
Oooh ahiretide kaptı ne güzel :)
***
bazı başlıklar yazayım kitaptan ve bitireyim:
"kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır"hadis-i şerif

bir müslümanın en büyük alameti namaz kılmasıdır.

dünyaya çalışıp rızık kazanmak için geldiğini sananlara ;rızık veren Allahtır.onun verdiği rızkı elde etmek için verdiğiniz uğraşı,namaza bahane göstermeyin.

Şeytan,allah ın azabını unutturup sadece affına güvendirerek sizi isyana sürüklemesin.(lokman süresi:33) allah affetsin diyerek namazı terk edenlere.

veee en son :NAMAZ GÖNÜL İŞİDİR.

7 Temmuz 2009 Salı

GECE YOLCUSU


Ankara da alıştık gece bu saatlere kadar oturmaya.
Şimdi erken kalkamadığımdan gece kuşu modundayım hala.
İyi bir şey mi bilmiyorum.
Herkes uyurken uyanık olmak.
Deniz gibi geceleri de sevmiyorum galiba.
Sevgi dili iletişim olan bir insan olarak geceler bana göre değil.
Herkes herşey suskun.Gizliliği hatırlatıyor bana ve ben gizli olan şeyleri sevmem.
kendimi kitaba verdim iki gündür.
Ahmet Altan nın İçimizde bir yer kitabını bitirdim demin.
Okurken hayran kalıyorum bu adama.
O tasvirler,tahliller,betimlemeler...
İnsanın dile dökemediği hallerini,duygularını,saçmalıklarını öyle güzel ifade ediyorki okurken "yaşa" diyorum.
Gerçi romanlarını daha çok seviyorum.
Geçen endişeli peri mim oyununu başlattı.
Hangi kitabı görseniz bir adam/kadının elinde ,onunla tanışmak isterdiniz gibi bir şey.
Benim aklıma ilk yine Ahmet altan nın kılıç yarası gibi kitabı geldi.
Onu okuyan biriyle o an tanışıp kitabın mütalaasını yapmak isterdim.
Roman okumayı gereksiz bulan ablama o kitabı verdiğimde bir günde okumuş ve ertesi gün öyle güzel kitabı konuşmuştuk ki.Hala hatırladıkça gülerim.
Çok etkilenmiştim karakterlerden,anlatımdan.
Neyse beni tanımıyor endişeli peri ama ben oyununa dahil oldum :)
Neyse birazdan yatağıma geçicem ve uykuya dalmayı bekliycem.
Yarın erken kalkıp yürüyüşe çıksam keşke.
gerçi sıcaklar burnumdan getirmezse.
Niyetliyim lakin.
Allah rahatlık versin.

5 Temmuz 2009 Pazar

KİTAPLARA SALDIR

Ümraniye okuyor diye bir çadırımız var.
Fiyatlarını kontrol ettiğim bir kaç kitap vardı burada çok uygun indirimlerle aldık.
Çıkarken satıcı arkadaşlarla sohbet ettik ve çok üzüldüm.
Bağcılara kurduğumuz yer buranın yarısı ve orada inanılmaz ciro yapıyorz diyor.
Ben şaşırdım hangi bağcılar ya hani bizim bildiğimiz bağcılar mı?
Evet dedi.Ümraniye de bu kapasite yok diyor.
Ki ümraniye de hafta içi bile çarşıda gezemezsiniz inanılmaz kalabalıktır.
İlle birisi girer dimi bu çadıra.
yok hepsi çul çaputa sardırmış.
Semtim adına üzüldüm.
ama kendi adıma sevindim uygun aldım kitapları.
Tam konuşurken bir genç kız geldi:
-sadece okumak için mi kitap var burda? diye akıllara durgunluk veren bir soru sordu.
Tabi ben bastım kahkahayı:)
Yok canım bazılarını yüzüne sürüyorsun :)))
****
Fatma Avcı - anneliğe yolculuk

Adem Çevik - edebiyatımızda ramazan

Haluk Dursun - istanbul da yaşama sanatı( hocayı heryerden takipteyiz :) )

Cemil Meriç - bu ülke ( gazetede bir makale vardı.ilk hangi kitaptan başlamalı cemil meriçe diye.herkes bu ülke yi önermişti.aldık bakalım)

Cemil Tokpınar - sabah namazına nasıl kalkılmalı (bana çok lazımdı bu kitap)

Bülent orakoğlu- ihanet çemberi (tv de izledim ankara da.Ve kesinlikle bu adamın kitabını almalıyım dedim)

Kemal tahir - esir şehrin insanları ( devlet ana yı okuyunca hayran oldum lisedeyken karılar koğşunu okumuştm.nefisti)

UN KURABİYESİ

Nice aylardan sonra fırını çalıştırdım.
Un kurabiyesi yaptım.
Yalnız bunların beyaz olması lazım.
benim fırın mal blmuş mağribi gibi :)
Saldırdı kurabiyeme.15 dk da bu hale getirdi.
Tadı iyidi ama.
Bu blog yazarı mutfağa da giriyor yani :)

HIZLI TREN MACERAMIZ

Bu trenler 250 km yapıyorlar.
Gözlerimizle gördük ve ahanda belgesi :)
Bu ekranlar koltukların önünde.Nerdesin ilk varış yeri vs anında görüntü.
film olarakda devrim arabaları :)
sanki bu trenleri biz ürettik :)
ama olsun gene de çok güzeldi.
Gelirken bussines de geldik.Lükstü şimdi allahı var.
İkramlar güzel.çalışanlar gayet şıktı.
ortadaki aynalı camda makinisti izleyerek geliyorsunuz.
Bol bol cem yılmaz ı yad ettik.
"bussines uçakların kıç bölümü büyük olur.neden?bussines uçanın götü büyük olur da ondan :))"
hakkikaten koltuklar büyüktü :)

Dış görünüşü de civcivli :)


Biz gene ankara ya yolumuzu düşürürsek bu trenlerle gideriz.
Ben beğendim trenleri.Rahattılar.Kulaklıklar steril takıyorsun ve filmini radyonu öyle dinliyorsun.
trenin tek kötü tarafı cep telefonu kullanıyor olmak.
Bizim millete gerek yok bu tavizi vermeye.
Bazıları bokunu çıkarıyor.
Birde turkcell bedava konuşmalı bir halt çıkarmış.
Önümüze çıkan arayacağınız biri varmı beleş benim hat diyordu.
ve o hatlı olanlardan trende bolca vardı :)
Neyse TCDD yi kutluyorum.
kısmetse istanbul ankara tek seferde hızlı gidelim.

ABBAS DÖNDÜ :)


Çiçek sahibi iseniz bu çiçekler ne olacak ben gelene kadar diye bir düşünce sizi rahatsız eder.
Annemin bir yeşil parmak olması dolayısıyla yukarıdaki formülü bulduk.
Anahtar verecek samimi komşularım olmadığı için ki olsada vermem ben :)
Evdeki bütün kap kacağa su doldurup içlerine saksıları koydum.
Bir hafta yeter o kadar su diye.
geldiğimden beri su dökmüyorum çiçeklere çünkü hala ıslak toprakları :)
Sakız sarmaşığının bütün çiçekleri gitmiş ve hala tık yok.
tek zayiat bu kadar elh.
geldiğimde de bütün çiçekler yerlerdeydi.
Mutfağım küçük bir seraya dönmüştü.
Haa birde mutfakta çiçekler kaldığı için huylandım ve geldiğimin ikinci günü evdeki bütün kilimleri yıkadım.
Sonuç kahverengili olanın rengi soldu ve diğerlerinin de püskülleri karardı.
lafın özü .ıçıp batırdım kilimlerimi.
hoşgeldim ev kadınlığına :))