13 Şubat 2009 Cuma

AROG ÜZERİNE

CEM YILMAZ BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINA KARŞI
Yurtta genelde yağmurlu geçen bayram günlerinde yapılacak en iyi şey sinemaya gitmekti.
Ben de öyle yaptım ve A.R.O.G’u izledim.
İyi ki de öyle yapmışım.
Belki filmde Arif öncülüğündeki modernleşme projesi, A.R.O.G şehrini Taş Devri’nden Cilalı Taş Devri’ne taşımayı başaramıyor ama Cem Yılmaz hem kendi mizahına çağ atlatıyor, hem de yıllardır hacı fış fış esprileri içinde bocalayıp duran mizah dergilerindeki Kemalist-sol mizaha birkaç tur bindiriyor.
A.R.O.G’un daha ilk günden bu Kemalist-sol mizah geleneğinin artık siyasi öfkesine hâkim olamayıp harakiri yaptığı ulusalcı komiklik Osmanlı Cumhuriyeti’ne gişede fark atması da zaten buna bir işaret.
Modern sanat müzesinde sergilenen ters çevrilmiş pisuara bakıp “bu şaheserle sanatçı dünyadaki adaletsizliği, yaşam denen boşluğu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuş” diyen sonradan görme sanat eleştirmeni gibi aşırı yoruma tuzağına düşmek istemem ama basbayağı siyasi dertleri olan bir film A.R.O.G.
Hatta daha ileri gidip şunu da söyleyeyim Mustafa gibi bir filmi bile kaldırmayan hassas Kemalist bünyeler A.R.O.G’daki bazı esprilerden rahatsız bile olabilir.
Zekice yapılmış bir başörtüsü yasağı dokundurması, darbe karşıtı espri, bir töre cinayeti eleştirisi, hızlı modernleşmecilikle dalga geçen bir sahne; sırıtmayan ve sıkmayan siyasi bir derinlik katmış filme.
Daha fazla bahsedip henüz izlemeyenlerin keyfini kaçırmayayım diyorum ama dayanamayıp birkaçını anlatacağım.
Filmin en başları. Arif ile Ceko yeni doğacak bebekleri üzerine konuşuyorlar. Ceko “İnşallah Arif, çocuğumuz sana benzer” diyor. Arif de “Yok benzemesin zor geçer hayatı” diye yanıtlıyor ve hayale dalıyor. Hayalinde karşısında bir güvenlik görevlisi “Çocuğunuz bu kılıkla okula giremez” diye parmak sallıyor. Arif’in küçük oğlunun da kendisi gibi kaytan bıyıkları olunca okula alınmamış, kapıdaki görevli laftan anlamıyor.
Biliyorsunuz geçen filmde uzaya giden Arif bu kez kendini taş devrinde buluyor. Yine acilen geri dönmesi gerek. Taş Devrini yaşayan A.R.O.G. şehrine, birkaç ayda tüm çağları atlatıp zaman makinesini keşfettirmek için acele bir modernleşme hamlesine girişiyor, yani “az zamanda çok iş” yapmaya soyunuyor.
Eline futbol topunu alıp “Beyler buna top denir” dediği sahne “Efendiler buna şapka denir” diyen Atatürk’ü hatırlatmıyor değil.
Benzerlik bu kadarla da kalmıyor. Hızlı modernleşmeci Arif de hızlı modernleşmeci Atatürk gibi “gardırop modernleşmesi” hamlelerine girişiyor.
Başlattığı eğitim seferberliği ile okulda mızrağın ne işe yaradığını öğrenmeye çalışan çocuklara muhtar heyetinin görevlerini, yerel yönetimlerin önemini anlatmaya çalışıyor, çocuklar boş gözlerle bakınca öfkeleniyor, “Dur sakin ol, sabırlı ol” ikazlarına aldırmıyor, “tahammülsüz modernleşmeci” krizine giriyor, sınıftan zor çıkartılıyor.
Filmde her türlü yeniliğe karşı çıkan, yasakçı kötü adamlar da var. Onlar, A.R.O.G’un bu hızlı modernleşme hamlesinden çok rahatsızlar. Bir gün gelip şehri yakıp, yıkıyorlar. Bu manzarayı gören Cem Yılmaz’ın esprisi ise yine nokta atışı: “Bu darbe bizi 10 yıl geriye götürdü.”
Ancak dikkatli bir gözün fark edebileceği başka zekice ve derinlikli espriler de serpiştirilmiş filme.
Mesela insan-maymunlar arasına düşen kara lahitli sahne ile Kubrick’in 2001 Space Odyssey filminin meşhur açılış sahnesine atıf yapılmış. Benim izlediğim salonda çok az kişi anlayıp güldü ama hoştu.
Cem Yılmaz’ın A.R.O.G’da kullandığı siyasi mizah, sok gözüne parmak slogan atmakla, siyasi mizah yapıldığını zanneden klasik dergici mizah geleneğinden uzaklaşan, ABD’deki muhalif mizahın şahikaları The Simpsons ve South Park’ın yakaladığı dile yaklaşmış bir mizah.
Bu aynı zamanda Türkiye siyasetinde henüz yeterince bir karşılık bulamamış olsa da dünyadaki yeni muhalif siyasetin de dili. A.R.O.G ne “mizah mizah içindir” ile nihilist bir hedonizme boğuyor bizi, ne de “mizah toplum içindir” ile ‘meşaz’ları üzerimize üzerimize boca edip, sıkıyor.
“Apolitik Cem Yılmaz” ezberi bozuluyor.
Bu kez sadece küçük adamların hikâyesine değil, büyük toplumsal ve siyasal hikâyeye de cesaretle göz süzmüş bir Cem Yılmaz çıkıyor karşımıza.
Türkiye’deki yükselen değerleri, büyük tartışmayı gözlemleyen ve cesaretle esprilerine malzeme yapabilen ‘mizahın Şerif Mardin’i denilebilecek bir Cem Yılmaz ile tanışıyoruz.
Cem Yılmaz, A.R.O.G ile yıllardır osuruğa gülmeye, ucuz erotik esprilere, hacı fış fış takıntılarına mecbur bırakılmış bizleri daha derin ve daha komik yeni bir mizah alanına doğru yükseltiyor. Korkular, ideolojik önyargılarla girilmemiş bakir ama bereketli bir mizah tarlası burası.
Cem Yılmaz gibi birine bir yüzyıllık daha malzeme çıkar buradan.
Unutmayalım ki Kürtçe yasakları, başörtüsü yasağı ile ilgili doğru düzgün mizah üretilememiş, üstüne mizah üretemediği için de bu büyük meseleleri çözememiş bir ülkeden bahsediyoruz. A.R.O.G, Türkiye’deki mizahın içinde olduğu buzul çağından çıkışının habercisi.
Şimdi mizah ateşini yeniden bulan ve kemiklerimizi ısıtan Cem Yılmaz’dan, biz gülmeye cesareti olanlar, bir Türk South-Park’ı, yerli bir Simpsons ailesi bekliyoruz.
***
TARAF / YILDIRAY OĞUR

Hiç yorum yok: